Kardeşlerim, Savet, Necla, Elmas
Ağabey ve kardeşlik adına,
bir birimize karşı duyduğumuz sevgi
saygı adına, insanlık
adına ölmeden öncei yaşıyorken, sizden son bir
dileğim, son bir arzum var. getirmenizi
diliyorum.
her şeyi çok iyi
biliyor olsanızda defalarca dinlemiş
olsanızda, 2003 yılında yazığım bu
mektubumu baştan sona
kadar okumanızı, okuduktan sonra vicdanınızın sesini dinlemenizi,
vicdanınız evet
diyorsa o zaman töre kanunu
uygular beni kardeşlikten silebilirsiniz.
---------------------------------------------------------------------------------
“kardeşlerime akrabalarıma ve baba dostlarıma şikyayetim var
Ağabeyim Mustafa Bal’ın emekli olup, ata, yuvası, baba ocağı
olan köyümüz Mursal’daki tarlamıza ev yaptığı için, bostan ekip ağaç diktiği
için, babamızdan amcamızdan yarım kalan davayı bizim adımıza sahip çıkıp maddi
manevi anlamda özveriyle mücadele ettiği için, kendisine ve verdiği emeğe saygı
duyuyorum. Takdir ediyorum. Bunlar kıskanılacak değerler değildir. Tam aksine
taktir edilmesi gereken insani değerlerdir. Bu değerleri hiç kimse yok edemez,
saygısızlık yapamaz, saldırıda bulunamaz.
Ama unutmayalım ki, saygısızlık yapılmayacak, saldırılmayacak,
yok edilmeyecek başka insani değerlerde vardır. Akrabalık gibi, kardeşlik gibi,
paylaşmak gibi, sevgi, saygı dostluk gibi, eşitlik, adalet, adalet özgürlük ve
dürüstlük gibi.
Değerlerin hiç biri diğerlerinden daha önemli yada daha önemsiz
olamaz. Hepsi eşittir. Özüyle, sözüyle, Yaptıklarıyla değerleri savunan ve
koruyan bir anlayış bir zihniyet, değerler arasındaki eşitliği bozamaz bozmaya
teşebbüs edemez.
Ama hepimiz çok iyi biliyoruz ki, insanoğlunun, doğasında,
mayasında, var olan, kıskançlık, yalancılık, tamahkarlık, benlik ve bencillik,
çoğu zaman insanlara hükmediyor, hatta onları esir alıyor. Hükmedilen ve esir
alınan insanların dünyasında eşit değerlerden söz edilemez. Onların dünyasında
orman kanunu, doğa kanunu geçerlidir. Güçlüler zayıfları yer, (ezer) büyük
balık küçük balığı yutar. Bireysel ve toplumsal yaşamda da bu kural
geçerliliğini korur. Bunun sayısız örnekleri vardı.
Yapılan kanlı savaşların, işlenen vahşi cinayetlerin, çekilen
acıların anası, atası yaratıcısı, kaynak noktası, kıskançlıktır. Benlik ve
bencilliktir, tamahkarlıktır, Kindir, nefrettir. Bunlarda kötülüğün ölümsüz
değerleridir. Şikayetimin konusu, Ağabeyim, Mustafa bal nefsine yenik
düşmüştür. Kötülüğün ölümsüz değerlerinden birisinin yada bir kaçı tarafından
esir alınmıştır. Onların tutsağı olmuştur. Onlara hizmet etmektedir.
Köyde yaptığı yanlış işler, kardeşinin (benim )yüzüme karşı
anamızın yanında söylediği sözler. Bunun en büyük kanıtıdır. Yaptığı yanlış
işlerin neler olduğu, hepinizin bilgisi dahilindedir. İç dünyamda onarılması
güç yara açan sözleri bilgilerinize sunacağım, vicdanınıza havale edeceğim.
Yalnız buna geçmeden önce, ağabeyimi esaretten kurtarmak bir
kardeş olarak yalnız benim görevim değildir. İnsani değerlere önem veriyorsanız
sizlere de , görev ve sorumluluklar düşmektedir. Görev ve sorumluluğumuzu
zamanında yerine getirmez isek gelişecek olaylar hepimizi üzebilir.
Çünkü ağabeyimin yaptığı yanlış işler ve söylediği yanlış sözler
iç dünyamda onarılması güç yaralar açmıştır. Ve ben ölünceye kadar bu yaralarla
yaşayamam. Ağabeyimin yaptığı yanlış işlerini ve sözlerini hoş göremem
affedemem.
Sizler tüm bu uyarı ve
ikazlarıma reğmen beni ciddiye almadınız şimdiden sonrada ciddiye almazsanız
üzerime düşen görevi ne pahasına olursa olsun tek başıma yerine getirmeye
çalışacağım.
Ağabeyim ne söylemiştir de, beni böyle etkilemiştir. İşte
bunlardan bazıları.
Rıza ağabeye bizim tarlamıza ev yapmasına neden izin verdin dediğimde,
Bana aynen şu cevabı vermiştir
( köydeki eve ve tarlalara) ne emeğin geçti ki, hak iddia ediyorsun. Başkaları
tarlalarımızı yıllarca bedava ekip biçerken hiç ses çıkartmıyordun da, şimdi
ben buraya ev yapınca,emek verip para dökünce ,ağaç dikip bostan yapınca mı ,
bu kadar hizmetleri getirince mi, buralar kıymetleşti.
Çok istiyorsan sende git yukarı tarlaya ev yap. İlle de buraya
gireceğim dersen, çocuklara telefon edeceğim, evi kapıyı yıkıp yakıp, aha bu
güzün çekip gideceğim,(bu sözler sene 1997 yılında söylenmiştir ama
gitmemiştir)
Bunun üzerine kardeşlerime diye 2000 yılında bir mektup yazdım.
Durumu ali kuzu ağabeyime ayrıntılı bir şekilde anlattım. Sen haklısın kardeşim
yanlış konuşmuş dedi bana da bolca akıl verdi. Sana rızanın evini alayım. Ama oraya
girme huzur bulamazsın. Sende yukarıya ev yap gibi sözler söyledi. Beni hiç
anlamadı. Yada anlamak istemedi.
Sene 2001 yılı yazın köye gittim. Mustafa ağabeyimle evinin
balkonunda , abi sana 3 önerim var. 1-Ya rıza ağabeyimin evinde kira ile
oturayım. Eşyalarımı getirip koyayım ama anahtarı alayım. 2- aynı evi satın
alayım. 3-Yada ahırın garajın yanına olmazsa yandaki boş alana ev yapayım
dediğimde bana aynan şu cevabı vermiştir.
Söyleyeceklerin bittimi kardeş evet bitti dedim. Eylese beni eyi
dinle, dediklerinin üçünü de kabul etmiyim. Bana iki ay müsaade et. Aha şu
inekleri keçileri satacağım. Hemen şimdi çocukları arayacağım. Evi kapıyı
yıkacağım.
Çitilerli kökünden sökeceğim. Çitleri kıracağım. Çekip gideceğim. Ama gitmemiştir.
Aynı yıl başka bir konuşmamızda,
Şu ağaçları, şu evi, şu emeği görüyor musun, burayı kanunen de elimden
alamazsın.Beni şimdiye kadar kimse yıldıramadı. Sende yıldıramazsın.
Kendisine yazdığım bir mektuba verdiği cevapta ise aynen şunları yazmıştır.
Çok gözün varsa gel burada sen otur. Benim yaptıklarıma bak. Ama
elin alemin içinde ikide bir evi kapıyı basma,
Evet bacılar kardeşler dostlar, el alem bizim tarlamızı ekti
biçti ama hiç kimse içine ev yapıp, ağaç dikip bura benim demedi.kanunen de
burayı benim elimden alamazsın demedi. Beni kimse yıldıramadı sende
yıldıramazsın demedi. Gideceğim diyerek yalan söyleyip beni başından savıp
kandırmadı. Hiç birimizin onayını almadan ev yaptı ağaç dikti, bende varım
deyince evi kapıyı basma demedi.
Köydeki evimizi hası dayının oğlu alinin elinden almak için,
mücadele verdi. Ama ondan çok daha beterini kardeşine yaptı. Bacılarıyla değil,
başkaları gibi kardaşlarıyla paylaşmasını bilemedi.
Dostlarım, kardeşlerim. Böyle
ağabeylik kardeşlik olur mu? Olur mu? Olur mu?
Elinizi vicdanınıza koyun söyleyin olur mu? Ağabey kardeşe böyle
davranır mı? Bu davranış, bu sözler sineye çekilir mi?
Son sözüm ağabeyimin orayı, yıkıp yakmasını, çekip gitmesini hiç hiçbir
zaman istemem. Ancak bu sözlerini içime sindiremem. zorla, tehditle yada kaba
kuvvetle bir yere varılamayacağını anlaması gerekir. Böyle bir durumda, bu kafa
bu zihniyet, ölünceye kadar hiç kimseye huzur getirmez. ÇÜNKÜ,
TOPRAK
Babamızdan, dedemizden , atamızdan
kalan ölümsüz mirastır. Onun için kutsaldır değerlidir. Vazgeçilmezdir. Gönül
razılığı olmadan alınamaz.
TOPRAK
Bacılarımızın, kardeşlerimizin,
oğlumuzun, kızımızındır.
TOPRAK
Tıpkı atalarımız gibi, bedenimizi
topağın, içine gömüp, gelecek kuşaklara devir ve terk edeceğimiz ölümsüz bir
mirastır.
TOPRAK
Ölümü düşünmeden, nefsini
yenemeyenlerin, paylaşmasını bilmeyenlerin,
zenginlerin, güçlülerin, fırsatçıların değildir.
TOPRAK
Emek verdim, ektim, biçtim, ömür tükettim, diyenlerin
değildir.
TOPRAK
Kimsenin değildir. Kimsenin
olmamıştır. Kimsenin de olmayacaktır. Çünkü
TPRAK hepimizindir. Ölenlerin ve
yaşayanlarındır.
Kendi dünyamda. Kendi
vicdanımda, özgür irademle, sorguladım yargıladım yazdıklarım. gibi
düşünüyorum. Düşündüğüm gibi de yazıyorum. Taktiri özgür iradenize bırakıyorum.
Selamlarımı, sevgilerimi ve burcu, burcu kokan hasretlerimi sunuyorum. Sağlık
ve mutluluklar diliyorum. 25.03.2003
Zülfikar
bal
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
TARİH 7.1.2013 KIZ KARDEŞLERİM (SAVET, NECLA, ELMAS) ANKARADAN
BENİ TELEFONLA ARADILAR. ANAMIZ ÖLÜM
DÖŞEĞİNDE ACELE GEL DEDİLER EŞİMLE BİRLİKTE
GİTTİM.
Babam 1988 yılı şubat
ayında vefat ettiğinde Mustafa ağabeyimin evinde boynuna sarılmıştım. ve ağlayarak
demşştim ki, bundan böyle benim sensin. babam değerinde gördüğüm ağabeyim, atalarımızdan babmızdan miras
kalan tarlaya beni koymamıştı.
Çok incinmiştim. Çok
kırılmıştım durumu sıcağı sıcağına o günlerde en başta büyük
ağabyimize ve kızkardelerime anlattım.. Her birine mektup
yazdım verdim. Hepsi mustafa Balın
haksızlık yaptığını
söylediler. Ama hiç ne büyük ağabeyim ne kız kardeşimlerinden hiç
biri bunca yıldır bizi bir araya
getirip sorunu çözmek için barıştırmak gereğini yapmadılar. Bacımızın ölümünde
barıştırmak, konuşturmak için hiçbir girişimde bulunmadılar.
Aradan yıllar geçti.
anam yaşlandı yatağa düştü, yıllarca
insan bakımına muhtaç
oldu. 6.1.2013 tarihinde mustafa
bal’ın evinde bulunan anam öldü, ölecek diye
kardeşlerim telefon ettiler. 7.1.2011
tarihinde saat 14.00 de
bursa’da ötobüse bindim. İnince
ali kuzu ağabeyimi aradım. Üreğildeydiler. Bana istediğim yerde, bacanağımın evinde kalabileceğimi söyledi. Hemen arksından yengem aradı. Evin anahtarı
saadette ordan alın evde
kalın dolapta her
şey var dedi. Kıştı
kar yağmıştı. çok soğuktu.
Bacanağım zeynelin evine
gittim aynı akşam bacanağım ve
eşiyle birlikte anamaın yanına gittik.
O akşam hep anamın yaynında oturdum.
1 gün sonra tekrar anamın
yanına gittim. 3 gün bacanacğımın
evinde kaldım. Ve
bursaya döndüm. 4.2.2013
NOT Anam ölüm döşeğinde
iken babamızdan kalan tarlaya
kardeşini koymayan babam gibi gördüğüm Ağabeyimin yengemin
ayaklarına kapanıp beni affedin
demediğim, diyemediğim için sizden
özür dilşyorum. Hiçbir şey
olmamış gibi hiçbir yaşanmamış
gibi, tek suçlu benmişim isteğinizi yerine getirmediğim için getiremediğim
için sizden özür
diliyorum. bu duygular içinde Yaşananları kardeşlik
ve insanlık vicdanınıza havale
ediyorum.