Bu Blogda Ara

mursal köyü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
mursal köyü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8/03/22

ADIM, ADIM YUDUM, YUDUM 2022 YILINDA MAYIS, HAZİRAN, TEMMUZ AYLARINDA , ATA YURDU BABA OCAĞI KÖYÜM MURSAL’DA YAŞADIĞIM UNUTULMAZ AN VE ANILARIM





Köyüm Mursal ’da yaşadığım unutulmaz an ve anılarımı yazmaya başlamadan önce, tüm içtenliğimle ve ifade etmek isterim ki acısıyla, tatlısıyla, üzüntüsüyle, mutluluğuyla, efkarıyla, özlemiyle, hayatımın en unutulmaz, en uzun, en huzurlu, en duygusal tatilini, 2.5.2022 - 14.7.2022 tarihleri arasında, ata yurdu, baba ocağı olan, Sivas, Divriği, köyüm Mursal ’da yaptığımı, özellikle her sabah erkenden, gün doğmadan sabah yürüyüşlerimde Mursal’ı, mezralarını, yaylalarını, dağlarını, çevresini, içini doya, doya gezdiğimi, gördüğümü, çok sayıda resim ve videolar çektiğimi söyleyebilirim.

Köyde kaldığım süre içinde, kışın dondurucu soğunu yaşadım. İlk günlerde, dağların karla kaplı olduğunu, kar yağışını tipiyi, yaşadım. Günler ilerledikçe, karın eriğini dağların, yaylaların renga renk, kır ve bahar çiçekleriyle süslendiğini gördüm. Mantar, kuzu kulağı, yemlik, kekik topladım. Özellikle mezramız dişlerin’de, yaylamız yartmış’da, köyüm Mursal da çocukluk ve gençlik anılarımı anımsadım. O günlerde, çocukluk ve gençlik yıllarımda tanıdığım, arkadaşlarımı köylülerimi, akrabalarımı gördüm. Rahmetli, olan arkadaşlarımı, akrabalarımı köylülerimi saygıyla, özlemle, rahmetle anıyorum. Mekanları cennet olsun.

Köyümün görülmesi, gezilmesi gereken en güzel günlerinde, aylarında, Eşimi ve beni evlerine davet ederek, unutulmaz günler an ve anılar yaşamamızı sağlayan, eşimin eniştesi Zeynel ve ablası Ayşe Temel’e, Büyük ablası, Meryem ve Ferhat Kaya’ya yürekten teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

Babamızdan miras kalan, köyümüz içindeki, tarlamız üzerinde 1990 lı yılların sonlarında, ev yapan, eşiyle birlikte yazarı köyde, kışları Ankara da kalan ağabeyim, kapısının önünden geçerken, kardeşim ve yeğenimle birlikte, beni gördüğü halde, neden hoş geldin gardaş deyip, evine davet etmediğini, Bu kadar güzel unutulmaz an ve anılarımı, ağabeyimle birlikte, ağabeyimin evinde neden yaşamadığımı, açıklayacağım.

Köyümde bulunduğum süre içinde, ziyaret ettiğim, evlerine konuk olduğum, selam verip karşılaştığım, sohbet ettiğim, resimlerini çektiğim, hısım ve akrabalarıma, tüm köylülerime, kucak dolusu selamlarımı, gönül dolusu sevgilerimi yolluyorum. Hepsine ve her birisine sevenleriyle ve sevdikleriyle birlikte sağlık huzur ve mutluluklar diliyorum.

Doğayı ve doğallığı seven çok değerli, gönül dostlarım.

1947 Sivas Divriği Mursal köyü doğumluyum. 3 erkek, 5 kız, 8 öz kardeşten biriyim. Tüm kardeşler, köyümüz Mursal’da doğduk. En büyük ağabeyimiz 1938, en küçük kız kardeşimiz 1958 doğumlu.

1988 yılında babamızı, 2008 yılında, bir kız kardeşimizi, 2014 yılında annemizi, en son ise 2022 yılında bir kız kardeşimizi daha kaybettik. Onları rahmetle saygıyla sevgiyle özlemle anıyorum. Mekanları cennet olsun.

Köyüm Mursal yüksek dağların başında, yama dağının eteğine kurulmuştur. Bir zamanlar nahiye olan Mursal, Divriği ilçesinin en büyük ve en güzel dağ köylerinden birisidir. Mursal’da geçim kaynağı (doğduğum yıllarda) zor koşullarda, ağır kış ve doğa şartlarında yapılan çiftçiliktir. Reçberliktir. Çocukluğumda köyümde çarık giydiğimi, tezekle ısındığımızı, tahta kaşıkla yemek yediğimizi, gaz lambası ışığında oturduğumuzu hatırlıyorum. Bebekliğimde, yeni doğan tüm çocuklar gibi bende, çocuk bezi yerine, beşikte öllüğe (toprağa) sarılarak büyümüşüm.

Köylerde çiftçinin desteklenmemesi, yeterli devlet hizmetlerinin yapılmaması, özellikle köy enstitülerinin kapatılması sonucu, 1950 yılları sonunda, köyden kente çok büyük çapta göç akını başlamıştır. Köyler boşalmıştır. Terk edilen evlerimiz yıkılmış harap olmuştur. Reçberlik, çiftçilik köyümüzde (birçok köyde) tamamıyla bitmiştir. Hayvancılık, Tarım, ziraat yok olmuştur. Ekilip biçilen tarlalar boş kalmıştır. Köyümüz emeklilerin, tatil köyü, tatil cenneti haline gelmiştir. Köyümüzde yaşam biçimi çok önemli ölçüde değişmiştir.

1955 yılında, 8 yaşında iken, Ankara’da bulunan Rahmetli amcamın (emmimin) yanına okumak için gönderildim. 1972 yılında evlendim. Evlendiğim yılda, devlet memuru olarak Ankara’da göreve başladım. 1980 yılında, Bursa’ya tayin edildim. 1999 yılı sonunda emekli oldum. 2 kız çocuğu babasıyım. 3 torun dedesiyim. Halen Bursa yıldırım ilçesinde ikamet etmekteyim.

Küyüm Mursa’la, 1955-1974 yılları arasında okul tatillerinde (yaz aylarında ) her sene, uzun yıllar trenle gidip geldim. Babam ve annem 1958 yılında, baba ocağını tüttüren iki ağabeyim ise farklı yıllarda 1960 yılları sonlarında, 1970 yılların başlarında köyümüzdeki evimizin kapısına kilit vurup, Ankara’ya yerleştiler. Geçen yıllar içinde evimiz yıkıldı, harabeye döndü. Tarlalarımız ekilmez biçilmez oldu.

En büyük ağabeyim, köyden ayrıldıktan sonra, bu güne kadar köyümüze bir ya da iki defa gitmiştir. Diğer ağabeyim ise, 1990 yıllarda emekli olduktan sonra, köy içinde (aşağı çevirme mevkiinde) bulunan, 8 kardeşe miras kalan tarlamız üzerine, tarlası tarlamıza sınır olan akrabamızla, bizim tarlamız üzerine 2 takım halinde ev yapmışlardır.

Bende 1999 yılı sonunda emekli olduktan sonra, aynı tarla üzerine, emekli paramla ev yapmak için, aynı köylü olan eşimle birlikte yazları köyümüzde kışları Bursa’da kalmak için 2001 yılında köyümüz Mursal’a gittim. Ama ev yapamadım. Neden ev yapamadığımı, anılarımın sonunda, ilk kez ayrıntılı olarak, açıklayacağım. Açıklamamı özellikle kardeşlerimin, yeğenlerimin, merak eden akraba köylülerimin, miras sorunu yaşayanların, dikkatle okumalarını önemle, ısrarla öneriyorum.

2008 yılında köyümüze, tapu kadastro hizmeti gelmesi üzerine, babamızdan miras kalan tarlalarımızın tapularını, 8 kardeşimizin üzerine yazılıp yazılmadığını kontrol etmek için, Bursa’dan köyüm Mursal’a gittim. 2 gün kayın pederimin boş olan evinde kaldıktan sonra tekrar Bursa’ya döndüm.

Aradan 8 yıl geçtikten sonra, Eşimin ablası Meryem ve Eniştesi Ferhat Kaya’nın daveti üzerine 2016 yılında Ağustos ayında eşimle birlikte köyüm Mursal’a gittim. 16 gün kaldım. Köyümüzü doya doya gezdim. Unutulmaz an ve anılarımla ilgili resimler videolar çekip paylaştım.

8 Mirasçı (kardeşten) biri olarak, atalarımızdan, dedelerimizden bize miras kalan tarlalarımızın, zorunlu olan kanuni şartlar, zamanında yerine getirilmediği için, devlet tarafından, 3. Kişilere satılmaması için, kanunun verdiği hak ve yetkiyle, Ankara 14. Sulh hukuk mahkemesinden, 2021 yılında aldığım mirasçılık belgesi ile, (Ankara’da bulunan kız kardeşimin yardım ve desteğini ile) tarlalarımızın, tapularını 8 kardeşin üzerine devir etmek için, 30.2.2022 tarihinde, Bursa’dan, memleketim olan Sivas Divriği ilçesine gittim. Belediyeden, tapu kadastro müdürlüğünden, köyümüz muhtarlığından gerekli olan belgeleri evrakları tamamladıktan ve aldıktan sonra, tapu müdürlüğünden, yeni tapularımızı aldım. Eski tapular geçersiz oldu. Böylece ailemiz, mirasçı kardeşlerimiz adına, tarihi bir görevi ve sorumluluğu yerine getirmiş oldum.

Divriği’de, tapu işlemlerini yaparken, 2008 yılında tapu kadastro yapıldığı tarihte, ağabeyimin ev yaptığı tarlada, cins değişikliği yapıldığını, tarlanın, kagir ev ahır olarak tapuya geçirildiğini, ev yapan ağabeyimin adının ve soyadının tapu defterine, yazılmış olduğunu ilk kez öğrendim. Bu durumu Whatsap grubunda kardeşlerime açıkladım.

Tapu intikal işlerini gerçekleştirmek için, Divriği’de 3 gün otelde kaldım. Tapu tescille ilgili yaptığım tüm iş ve işlemleri, ayrıntılı olarak, günü gününe Whatsap grubunda, paylaşarak kardeşlerimi (mirasçılarla günü, gününe ) bilgilendirdim. Köye ev yapan ağabeyim hariç, en büyük ağabeyimiz başta olmak üzere, kardeşlerimin hepsi yapılan tarihi ve önemli görevin yerine getirilmiş olmasından memnun olduklarını, sözlü olarak açıkladılar.

Aynı yıl içinde Eşimin diğer ablası Ayşe ve Eniştesi Zeynel Temel’in ısrarlı daveti üzerine 2.5.2022 tarihinde, köyümüze gitmeye karar verdik. Görülmesi gereken en güzel aylarda, eşimle birlikte 72 gün kalarak hayatımızı en uzun tatilini yapmış olduk.

DEĞERLİ GÖNÜL DOSTLARIM KÖYLERİN VE KÖYLÜLERİN, YILLARCA KANAYAN YARASI MİRAS SORUNU

Her köylü gibi 1960 yıllarda köyden kente Göç eden ağabeyim, 1990 lı yılların sonlarında emekli olduktan sonra, köy içinde aşağı çevirme mevkiinde bulunan, hemen üstünden köy yolu ve köy sulama suyu geçen, hemen altında büyük dere akan, babamızdan ve amcamızdan 8 kardeşimize miras kalan, 4633 metre kare olan tarlamıza bitişik sınırı olan, aynı konumdaki tarlanın sahibi akrabamızla (Rıza ağabeyle birlikte, mirasçıların hiç birinden vekalet ya da rızalık almadan, tek mirasçıysıymış gibi, tarlamız üzerine 2 takım halinde ev yapmaya karar veriyorlar.

Ev inşaatı bittikten bittikten sonra ağabeyimin, Birlikte ev yaptığı akrabamızla, açıklanmayan bir sebepten dolayı araları açılıyor. Akrabımız yaptığı evi olduğu gibi bırakarak, bir daha dönmemek üzere köye veda ediyor. Ağabeyimle olan tüm ilişkilerini tamamen kesiyor. Bu gerçeği tüm köy halkı (el, alem) öğreniyor. Bu önemli konular, bugüne kadar kardeşler arasında hiç bir zaman konuşulmamış ve tartışılmamıştır.

2000 yılı başında, emekli olduktan sonra, 2001 yılında, ağabeyimin ev yaptığı aynı tarla üzerine, emekli paramla ev yapmak, tıpkı ağabeyim gibi eşimle birlkte, yazları köyde, kışaları şehirde kalmak düşüncesiyle, köyde bulunan ağabeyimin evine gittiğimde, Gördüğüm manzara beni çok ciddi derecede rahatsız etmişti. Çünkü tarlaya, başka hiç bir ev yapılmayacak şekilde, baştan başa meyve fideleri ve kavak ağaçları dikilmişti. Tarlanın üst kısmına ev, ahır, garj, yapılmıştı. Tarlanın etrafı dikenli tel örgüyle çevrilmişti. Kısacası tarlanın tamamını ağabeyimin sahiplenmiş olduğunu gördüm ve anladım.

Daha sonradan rahmetli olan annemiz, o günlerde ağabeyimin yanında kalıyordu. Üçümüz evin önünde oturup sohbet ederken, Konuyu açtım. Ağabey sana 3 önerim var dedim. Ya akrabımızın (Rıza ağabeyin) yaptığı evde yaz aylarında kira ile oturayım, Ya o evi satın alayım ya da tarlanın uygun bir yerine bende ev yapayım dedim. Beni dikkatle dinleyen ağabeyimin sinirli, gergin kızgın, öfkeli bir uslupa rahmeti olan annemin yanında bana aynen şu sözleri söylemişti.

Söyleyeceklerin bitti mi? Gardaş dedi. Evet bitti abi dedim . Şimdi beni iyi dinle dedi. 3 önerinide kabul etmiyim. Gelip buraya, (aşağı çevirmenin tarlaya) girersen, Aha gördüğün şu çitilleri (yeni dililen meyve ve kavak ağaçları fidanları) kökünden sökeceğim. Tel örgüyü kıracağım, İneği, keçiyi keseceğim, Ankara’da bulunan çocuklarını ( çok sevdiğim 2 kız 2 erkek yeğenlerimi ) arayacağım. Buradan çekip gideceğim. Bunları yapmam için bana iki ay müsade et. ( 2 ay değil, aradan 22 yıl geçti hala gidecek) Bu sözler annemi de beni de ziyadesiyle üzmüştü. (2003 yılında ağabeyimin bu sözlerini, bu davranışını kardeşlerime yazdığım mektupla açıklamıştım.

O günlerde, ağabeyime, hiç bir kardeşimin, hiç yeğenimin sormaya cesaret edemediği bir soru daha sormuştum. Rıza ağabeye (tarlamıza sınır tarlası olan akrabamız) tarlamız üzerine ev yapmasına neden izin verdin? Diye sorduğumda, yine çok sinirlenerek, çok kızarak, çok yüksek ses tonuyla aynen şunları söylemişti.

Senin buraya ( köydeki tarlalara, eve ) ne emeğin geçti ki, hak iddia ediyorsun, hesap soruyorsun. El alem tarlalarımızı yıllarca ekip biçerken sesin çıkmadı da, (o tarihlerde çocuktum, çocuk olmasam bile ağabeylerim dururken söz hakkım yoktu) şimdi ben buraya, bu hizmetleri getirincemi, bu tarla bu kadar kıymetli, değerli oldu. Şu diktiğim ağaçları, şu evi, ahırı, yapmak için verdiğim emeği, döktüğüm parayı biliyin mi? Devlet bile bu tarlayı benim elimden alamaz. Beni bu güne kadar kimse yıldıramadı gardaş, sende yıldıramazsın. Çok istiysen, sende git yukarı taralaya ev yap. (yukarı dediği tarlada su ve yol yok) Bir ağabeyin, bir kardeşine söylemeyeceği çok kırıcı, çok haksız, çok yaralayıcı, kardeşlik değerlerini kökten yok edici sözlerdi. Ağabeyim bencilliğin esiri olmuştu. Hepimizin hakkı olan tarla miras yüzünden annemi ve beni de ziyadesiyle üzen bu sözleri (2003 yılında yazdığım mektupta kardeşlerime açıklamıştım)

Kendimi, baba mirası tarlamızdan, ağabeyim tarafından kovulmuş gibi hissetmiştim. Hayal edilemeyecek kadar derinden incinmiş ve kırılmştım. Ağabeyimin söylediği çok kırıcı, çok ağır sözlerdi. sevgiyiği, saygıyı, eşitçe ve kardeşçe paylaşmayı, anlaşmayı aramızdaki kardeşlik bağını bir daha kurulmayacak şekilde yok etmişti. Ağabeyimle aramızda, hiç bir zaman erimeyecek buzdan duvar örmüştü. Miras hukukuna, atalarımıza, babamıza kardeşlik değerlerimize çok büyük haksızlık yapılmıştı. Bu düşünceyle ve üzüntüyle Ankara’ya gittim. Olanları en büyük ağabeyime olduğu gibi tek, tek anlattım. Ağabeyi gardaşım yanlış yapmış dedi. El alem içinde tarla yüzünden (miras) kavga etmeniz doğru değil, o tarlaya girme gardaş dirlik edemezsiniz. Huzur bulamazsın dedi. Büyük ağabeyimin olaya bu anlayışla, yaklaşması, beni umutsuzluğa sürüklemişti. Çaresiz bırakmıştı. Çünkü o zamanlar, bir çok açıdan, maddi, manevi, bilgisizlik anlamında (el alem içinde) savcılık, yargı, mahkeme yoluyla hak arayacak durumda değildim.

Yapılan bu haksızlığı, adaletsizliği o günden bu güne kadar hiç bir zaman unutamadım. Hiç bir zaman içime sindiremedim. Hiç bir zaman kabullenemedim.

2003 yılında yazdığım mektupla, kız kardeşlerime durumu ayrıntılı olarak anlattım. Ama kız kardeşlerimin hiç bir şey yapamayacaklarını biliyordum. Bu konuda kız kardeşlerimin hak aramaları bir yana , söz hakları dahi yoktu. (yazdığım mektubu kız kardeşimin bu güne kadar muhafaza ettiğini biliyorum)

Ağabeyimle 2001 yılından beri, yani 21 yıldır, tarla yüzünden (miras) yüzünden hiç konuşmadık. Annemizin, iki kız kardeşimizin ölümlerinde, düğünlerde, çok ağır hastalıklarda, köye gidiş gelişlerimde, köyde kaldığım günlerde hiç konuşmadık. Konuşmadığımızı, akrabalarımız el alem, köylülerimiz öğrendi.

Kardeşlerim, yeğenlerim bu olayı yıllarca görmezlikten duymazlıktan, bilmezlikten gelmeselerdi, Açıkça hakısızlığa uğrayan kardeşin (amcanın) yaptığı haklı itirazlar, uyarılar, konuyla ilgli ayrıntılı mektubu dikkate alınsaydı, bu kırgınlık, bu dargınlık, asla bu kadar uzun sürmezdi.

Hazreti Muhammedin haksızlıkla ilgili olarak güzel ve anlamlı bir sözünde diyor ki, “HAKSIZLIK KARŞISINDA SUSAN DİLSİZ ŞEYTANDIR.” Anlayana sivri sinek sazdır. 22 yıldır haksızlık karşısında hiç susmadım. Ama hakkımı hukuksal yoldan aramadığım için kendimi, kardeşine açıkça haksızlık yaptığı için ağabeyimi asla affetmeyeceğim.

Bu tür benzeri haksızlıkları önlemek için, devlet geçte olsa, gerekli önlemleri almıştır. Babadan kalan mirasa (hisseli tarlaya, arsaya) ev yapmak isteyen bir mirasçı, tüm mirasçılardan noter aracılığı ile ev yapabilir diye vekalet almak zorundadır. Ayrıca bazı kanuni şartları yerine yerine getirmek zorundadır. Aksi taktirde hiç bir mirasçının bundan böyle eskisi gibi ev yapması imkansız hale gelmiştir.

Bu kanun ev yapıldığı tarihte olsaydı, ağabeyim tarlamıza mirasçıların onayını almadan ev yapabilir miydi? Kardeşine beni kimse yıldıramadı sende yıldıramazsın diyebilir miydi? m Bu tarlayı devlet bile elimde alamaz diyebilir miydi? Tarlada cins değişlikliği yapabilir miydi?

Bu nokta sorulması gereken soru şudur. Hakkını arayan mirasçı kardeş mi Haksızdır? Hiç bir mirasçıdan onay almadan babadan kalan tarlaya tarlaya ev yapan kardeşinin tarlaya ev yapmasına izin vermeyen ağabey mi Haksızdır?

En yüce adalet vicdandır. Vicdan sahibi olanlar, vicdanlarına danışarak bu soruya cevap vermelidirler.

2-3-4-5-Mayıs 2022 tarihli anılarım https://www.facebook.com/media/set/?vanity=balmaca&set=a.10160270943089419

6-7-8-9-Mayıs 2022 tarihli anılarım
https://www.facebook.com/media/set/?vanity=balmaca&set=a.10160271201614419

https://www.facebook.com/media/set/?vanity=balmaca&set=a.10160271303504419
11-12-13-14. Mayıs 2022 tarihli anılarım

https://www.facebook.com/media/set/?vanity=balmaca&set=a.10160272406164419
16-17-19-20 Mayıs 2022 tarihli anılarım

https://www.facebook.com/media/set?vanity=balmaca&set=a.10160272463194419
21-22-23-25 Mayıs 2022 tarihli anılarım

https://www.facebook.com/media/set?vanity=balmaca&set=a.10160272564159419
26-27-28- Mayıs 2022 tarihli anılarım

https://www.facebook.com/media/set?vanity=balmaca&set=a.10160272803529419 29-30-31 Mayıs 2022 tarihli anılarım

https://www.facebook.com/media/set/?vanity=balmaca&set=a.10160273188834419 1-2 Haziran 2022 tarihli anılarım
https://www.facebook.com/media/set/?vanity=balmaca&set=a.10160275762024419 3.5 Haziran 2022 tarihli anılarım

https://www.facebook.com/media/set/?vanity=balmaca&set=a.10160276338729419 6-7-8-9-10-13. Haziran 2022 tarihli anılarım

https://www.facebook.com/media/set?vanity=balmaca&set=a.10160277201059419 19-20.21.22.23.25-26-27-28-29-30 Haziran 1-2-3-4 Temmuz 2022 tarihli anılarım

https://www.facebook.com/media/set/?vanity=balmaca&set=a.10160277629224419 5-6-9-10-13-14-15 Temmuz 2022 tarihli anılarım

12/17/09

EFKARLIYIM

Tohum ekilen tarlalarımız
Ekin, arpa deren ırgatlarımız
Yaylalarda malımız, davarımız
Yok, olduğu için efkârlıyım

Dağlarımızda gezen kurtlarımız
Sürümüzü koruyan itlerimiz
Kaval çalan çobanlarımız
Yok, olduğu için efkârlıyım

Çift süren babalarımız
İnek, koyun sağan analarımız
Yol yordam öğreten dedelerimiz
Yok, olduğu için öfkarlıyım

Çevirmede cırtınoğlu
Dişlerinde bekonoğlu
Mursalda goconoğlu
Yok, olduğu için efkârlıyım

Düğünlerde davulumuz, zurnamız
Dambaşılarda çekilen halayımız
At sırtında giden gelinimiz
Yok, olduğu için öfkarlıyım

     Köylüye destek olmayan, köylüyü korumayan, köylüye hizmet vermeyen, köydeki yoksulluğu, sefaleti, cehaleti yok etmeyen, köylüyü ata yurdundan, baba ocağından, toprağından, malından, mülkünden koparıp sistem utansın.
     Köye ve köylüsüne olan sevdayı, özlemi, aşkı özünde yüreğinde hisseden, (menfaatin zerresini, düşünmeden) özüyle ve yüreğiyle paylaşan köylülerime yürekten selam olsun.

12/15/09

KÖYLÜNÜN KÖYÜNE VE KÖYLÜSÜNE, AŞKI, SEVDASI, ÖZLEMİ

Köy âşıklarına yanık türküler söyleten, şairlere içli şiirler yazdıran, gurbetçi köylülere derinden ah çektiren, efkârlanınca gözyaşı döktüren bu sevda, öylesine güçlü öylesine köklü ve öylesine kutsal ki, kuşaktan kuşağa, babadan oğula, andan kıza, deden toruna devam edip gider.
Bu özlemin, bu sevdanın ve bu aşkın kaynağında yatan gerçekler nelerdir? Yazının özü anlamı bu soruda gizlidir.

Gurbetten köye giderken, derin derenin kaştan çıkınca, Nursal’ın görünüşümüdür? Soğuk kaynak suları, bol oksijenli havasımıdır? Terk edilmiş, viran olmuş mezraları, çadır kurulmayan, mal davar otlamayan, yaylaları mıdır? Burcu, burcu kokan kır çiçeklerimidir? Beli bükülmüş, dizinin bağı kırılmış, üstü başı yırtılmış, yalnızlığa terk edilip, per, perişan olmuş, eli öpülesi yaşlılarımıdır? Bu vb. gibi soruları çoğaltmak mümkündür.

Atadan, deden, babadan kalan, tarlalara ev yapan, yazları köyde, kışları şehirde oturan, tatil amaçlı köye giden, köylülerimize soruyorum.

Köye ve köylümüze olan özleminiz aşkınız, sevdanız, yok oluyor mu? Azalıyor mu?
Azalmıyorsa, yok olmuyorsa sebebi nedir? Sizi oraya çeken gizemli güç nedir?
Aynı soruyu, köyü hiç terk etmeyen, edemeyen, yaz kış köyde yaşayan köylülerimize sormak içimden gelmiyor. Ama onları dinlemeyi, ne hissettiklerini, ne düşündüklerini, anlamayı, çok isterim. Çünkü onlar köy kültürünün, köy yaşamının son temsilcileridir. Ve sayıları hızla azalıyor.

EMEĞİN TERİ TOPRAĞA DÜŞMEYİNCE, KÖYE KÖY, KÖYLÜYE KÖYLÜ DENİRMİ?

Ne demişti Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk. Köylü bu milletin efendisidir.
Köylümün yaşlılarını görün ya da resimlerine bakın, köyün efendisi ne hale gelmiş, ne hale düşürülmüş görün.

Köyün efendisini bu hala düşüren sistem utansın.

Not: Yazılarımı okuyan, takdir ve tebrik duygularını esirgemeyen, eleştirileriyle, motive eden köylüm İSMET ALPAY'A, teşekkür etmeyi bir bor

12/13/09

MURSALLIYSAN BAŞKÖŞEYE VE MURSALI FERHAT KAYA HK.


Yün halı ve yastık serili bir köy odasının da başköşede otururken çekilmiş bir köylü resmi, mursal gen.tr. nin ana sayfasının sağ tarafında akıp duran mavi şeridin başköşesinde yerini almış. O resim, o yörede çok yaygın olan  mursal’lıysan başköşeye, sözünü simgelemek amacıylamı  konmuş diye kendime sordum.


Başköşede oturan o köylünün kim olduğunu, köy tabiriyle açıklamak istiyorum.  O köylü, topallaliğin, zoroğun torunu, kör salma’nın oğlu, benimde bacanağım olan Ferhat Kaya’dır. O köy odası da, kendi evinin oturma odasıdır. O eve birçokları gibi bende misafir oldum. O köşesinde oturdum, o köylüyle, sohbet ettim. O köylünün sofrasında yemek yedim, çayını kahvesini içtim.

O resimdeki köylü, mursalıysan başköşeye sözünü simgeleyecek özeliklere sahip, sevilen ve sayılan bir köylüdür. O topraklarda doğmuştur. Ömrü o topraklarda geçmiştir. Köylünün en çalışkanlarından biridir. Cömerttir, yüzü güleçtir. Misafirperverdir. Doğaldır, özü neyse sözü odur. Sofrası bereketlidir. Sesi gürdür, bağırarak konuşur. davranışlarıyla konuşmalarıyla, çalışmalarıyla   Mursalın simgesi haline gelmiştir.

Topalaliğin, zoroğun torunu, kör salmanın oğlu olan, Ferhat kaya’ya, bacanağıma, başköşe’de yerini alan, mursalın has köylüsüne en içten selam sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bundan sonraki yaşamında, sağlık huzur ve mutluluklar diliyorum.Z.Bal

12/12/09

KÖY BÜYÜKLERİMİZ


Mursal gen.tr.de yayınlan köyümüzün büyükleri köşesini çok etkileyici buldum. Ve gerçekten çok etkilendim. Çünkü her bir köylümüzün, köy büyüklerimizin yüzünde görünüşünde, kıyafetinde, duruşunda, bakışında, öylesine acı ve öylesine tatlı anıların izleri var ki, kelimelerle anlatılmaz, ifade edilmez. O hayatı yaşamak gerek. Onlar harap olmuş, baykuş konmuş toprak ve taştan evlerde yaşayan gerçek köylülerimiz ve büyüklerimiz. Onlar analarımız babalarımız dedelerimiz, ninelerimizdir. Onların dizlerini kıran, bellerini büken yaşam zevklerini yok eden, ne ilerleyen yaşları, ne yoksulluklarıdır. Neden ağrıyan sızlayan bedenleridir. Malların davarlarının yok olmasıdır. Tohumların ekilmeyişi ekinlerin arpaların derilmeyişidir. O resimler, o topraklarda yaşayan atalarımızın köylülerimizin son temsilcileridir. Onların her birisinin ölmesiyle, toprakta ölüyor suda ölüyor, köylü ve köylülükte ölüyor. Kilerlerin bereketi de ölüyor. Onları bu hale getiren sistem utansın. O topraklarda yaşayan atalarımızın son temsilcileri Köy büyüklerimizin ellerinden öpüyorum.

Büyüklerimiz köşesini düşüneni resimleri çekeni, emek vereni, sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Elinize yüreğinize sağlık.

12/11/09

KÖYÜME VE KÖYLÜME KARŞI OLAN ÖZLEMİM GİTMİYOR AZALMIYOR


Gurbet elde yaşayan gurbetçi köylülerimle, Köyümde yaşayan köylülerimle konuşuyorum. Köyüme köylüme karşı olan özlemim gitmiyor azalmıyor.

Köyüme gidiyorum, havasını kokluyorum, soğuk suyunu içiyorum, yaylarını, dağlarını geziyorum, arıs kalmış tarlaları, harap olmuş toprak evleri, yaşlanıp bitap düşmüş, köylü büyüklerimi görüyorum. Köyüme ve köylüme karşı olan özlemim gitmiyor azalmıyor.

Köyümde yetişen, köyümle simgeleşen dillere destan, kuzu oğlak, yemlik, evelik, madımalak, kenger, göbelek, kuşburnu, rengârenk kır çiçeklerini topluyorum. Köyüme ve köylüme karşı olan özlemim gitmiyor azalmıyor.

ÖZLEMİM NASIL GİTSİN NASIL AZALSIN Kİ,

Emekli olup, köye dönenler, atalarından, babalarından kalma yerlere betonarme, evler yapıp maaşlarıyla yaşayanlar, öylesine soğuklar, öylesine fakirler, ( para zenginliğin göstergesi değildir.) öylesine birbirlerine yabancılar ve öylesine paylaşmaktan uzaklar ki,

Harap olmuş, baykuş konmuş toprak evlerde yaşayanlar, ekip biçtikleriyle geçinenler, atalarımız babalarımız, alın terini toprağa düşürenler yani gerçek köylülerimiz, ne kadar sıcaktılar, ne kadar içten ve candandılar, gönülleri gözleri ne kadar toktu, kilerleri doluydu, sofraları bereketliydi, paylaşmayı severlerdi. Yüzleri güleçti.

Köyünde, ekip biçen, mal davar besleyen, alın teriyle geçinen, alın terini toprağa düşüren, çalışkan köylülerimizi özlüyorum.

Köylülerimizin, sıcaklıklarını, içtenliklerini, doğallıklarını, gönüllerinin ve gözlerinin tokuşluğunu, kilerlerinin doluluğunu, sofralarının bereketini, yüzlerinin güleçliğini, paylaşımlarını özlüyorum.

Köylüsüne destek olmayan, köylüsünü korumayan, köylüsüne hizmet vermeyen, köylüsünü fakirleştiren, köylüsünü ata yurdu, baba ocağından uzaklaştıran, köylüsünü toprağından uzaklaştıran, köylüsünü, köyüne yabancılaştıran sistem utansın.

Köyüme, köylülerime selam olsun. Köyüne özlem duyan yüreklere selam olsun. Köy büyüklerimin nasırlı ellerinden öpüyorum.

Önemli not: Mursal gen tr. Sitesi köy büyüklerimizin yani gerçek köylülerimizin resimlerini yayınlanıyor. O resimleri lütfen görün. Her bir resim kadar çok şey ifade ediyor ki. Onların görünüşünde onların yüzünde köyü ve köylüğü Acı ve tatlı anılarıyla yaşacaksınız. Onlar nesillerinin son örnekleri.

12/10/09

MURSAL DERNEĞİ İLE İLGİLİ ÇOK ÖNEMLİ SORULAR


Son zamanlarda köyüm mursalla ilgili olarak, çeşitli konularda duygu ve düşüncelerimi ifade eden yazılar yazıyor ve internet aracılığı ile ilgili sitelere, gruplara kişilere yolluyorum.
Bu yazım da mursalla derneği ilgili olarak çok önemli bulduğum bazı sorular soracağım.
Köyümüz Mursal Derneği, örgütlü gücünü neden oluşturamıyor?
Dernek üye sayısını neden artıramıyor?
Dernek üyelik aidatlarını düzenli olarak toplamakta neden zorluk çekiyor?
Derneğin ilke ve amaçları doğrultusunda, gerekli olan hizmetleri verebilmesi, iş ve etkinlikleri yapabilmesi için işlemleri için yeterli olan maddi ve manevi desteği neden bulamıyor?
Bu soruların kaynağı nedir?
Dernekler kanunumudur? Dernek tüzüğümüdür?
Dernek organlarına seçilenlerin, dernek üyelerinin kanundan ve tüzükten kaynaklanan görev yetki ve sorumluluklarını, getirmemelerimidir?
Dernek yönetiminin, alınan kararlarda yapılan iş ve işlemlerde, gelir giderlerde, tutulan defterlerde, demirbaşlarda, üyelere karşı yeteri kadar şeffaf ve demokratik olmayışımıdır?
Çeşitli vesilelerle, dernek ve sorun ve çözümleriyle ilgili olarak, yapılan, ya da yapılmayan toplantılarda dernek üyelerin önerilerinin görüşlerinin düşüncelerinin alınmayışımıdır?
Derneğin işlevini, önemli ölçüde üstlenen, sayıları gittikçe artan ve bir birleriyle rekabet eder hale gelen mursalla ilgili yayın yapan web sitelerinin derneğe yararımı, zararımı daha çoktur?
Son sorum doğrudan dernek yönetimine, hizmet verme ve yararlanma anlamında, derneğe üye olanlarla olmayanlar, derneğe düzenli aidat ödeyenlerle ödemeyen arasında ne fark vardır?
Sorularım başta mursal köyü dernek yönetimi, denetimi ve üyeleri olmak üzere, herkese sorulmuştur?


.

12/09/09

EMEĞİN TERİ TOPRAĞA DÜŞMEYİNCE, KÖYE KÖY, KÖYLÜYE KÖYLÜ DENİRMİ?

Zaman, zaman köyüm, mursalın sitelerini geziyorum, Köyümle ilgili haberleri okuyorum. Köyümün ve köylülerimin resimlerine bakıyorum, köyüme özgü türküleri dinliyorum. Slâytları izliyorum. Bazen kendimi öyle kaptırdığım oluyor ki, okuduğum her haber, baktığım her resim, dinlediğim her türkü, izlediğim her slâyt karesi, duygularımı kamçılıyor. Bu duygular öylesine etkili, öylesine köklü ve öylesine güçlü ki, akan gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Çok iyi biliyorum ki, köyümde yaşasam, içimdeki boşluk asla dolmayacak. Gözyaşını döktüren özlem asla yok olmayacak.

Toprak sürülüp ekilmeyince, ürün hasat edilmeyince, mal, davar beslenmeyince, çayır yonca biçilmeyince, emeğin teri toprağa düşmeyince, o köye köy, o köylüye, köylü denir mi?

Köyde yaşayan gerçek köylülerin kimi yaşlanıp ölüyor. Kimi kahrından ölüyor. Kimide, sefaletin, yoksulluğun, yalnızlığın dayanılmaz acısını yüreğinde yaşıyor. Bu ifadenin en büyük kanıtı ve örneği, köyümüzde en son ölen gerçek köylü balogilin Hasan Bal’dır. Namı diyar lakabıyla gece yatmazdır. Toprağı bolsun. Ruhu şad olsun.

Ne zaman gerçek bir köylü ölse, köyde ölüyor. Köylülükte ölüyor.
Köyü de, köylülüğü de öldüren sistem utansın.

12/05/09

KÖYLÜYÜ KÖYÜNDEN GÖZYAŞLARIYLA KOPARANLAR UTANSIN

Köyümüzdeki, mahrumiyetten sefaletten, cehaletten kurtulak dedik, ata yurdu baba ocağı köylerimizi, evlerimizi kaderine terk edip, şehre geldik. (gurbete) Ne şehre alışabildik ne köyümüzü unutabildik. Şehirde köylü, köyde şehirli gibi yaşamaya çalıştık beceremedik. Hem köyümüze, hem şehre hem de kendimize yabancılaştık. Günler, haftalar, aylar, yıllar, bir ömür geçti. Köyümüzü özledik, kaderine terk ettiğimiz köyümüzü, evimizi özledik. Köyümüze dönek dedik. Köyümüz ozanı âşık Kızıl tuğ aldı sazı eline vurdu teline, köylü havasıyla yanık sesiyle, köyünü, köylüsünü özleyenlere dedi ki.

Asrı Gurbet Harap Etmiş Köyümü
Bülbül Gitmiş Baykuş Konmuş Gel Hele
Ben Ağayım Ben Paşayım Diyenler
Kapıları Kitlemişler Gel Hele
Bir Ev Burda Bir Ev Karşıda Kalmış
Sorun Hele Bizim Komşular Nolmuş
Kırk Senelik Ağaç Kurumuş Kalmış
Bizim Köye Benzemiyor Gel Hele
Saz Elimde Şu Elleri Gezerdim
Dertli İdim Bazı Destan Yazardım
Sen Aliysen Niye Saçın Ağarttın
Bizim Aliye Benzemiyi Gel Hele

Söyleyene değil söyletene bak derler. Ozanların bizden farkı işte budur. Söyleten duygu o kadar güçlü ki, sadece mursalın değil köyünü terk edenlerin türküsü.
Selam olsun köyünü derinden özleyen köylü yüreklere.
Köyünü terk etmek zorunda kalan köylü değil. Köylüyü köyünden gözyaşlarıyla koparanlar utansın.