Bu Blogda Ara

12/30/09

2010 YILINA GİRERKEN, DENİZ BAYKAL GERİCİ RECEP TAYYİP ERDOĞAN İLERİCİ

      Atatürk’ü, Cumhuriyeti ve C.H.P. sini savunanların partisi, Deniz Baykal’ın öncülüğünde ve liderliğinde iki adım geri, bir adım ileri giderek geriliyor. İktidar olma gücünü kaybediyor.
     Atatürk’e, Cumhuriyete ve C.H.P sine karşı olanların partisi, Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde ve liderliğinde, iki adım ileri bir adım geri giderek ilerliyor. İktidarı gücünü elinde tutuyor.
     Bu anlamda görünen köy kılavuz istemiyor. Deniz Baykal gericiliği, Recep Tayyip Erdoğan ilericiliği temsil ediyor.
    Deniz Baykal’ın tek adam oluşu, sözlü muhalefeti, güzel konuşması, güzel fiziği, sözde demokratlığı, tartışılmaz dürüstlüğü, bilgisi ve birikimi partisini iktidara hazırlamaya yetmiyor. Atatürk’ü, cumhuriyeti ve    
    C.H.P’yi savunanlara umut vermiyor.
    Deniz Baykal, Recep Tayyip Erdoğan’ı ve partisini, öcü gibi göstererek, cumhuriyet elden gitti, gidiyor diyerek, halkı korkutarak, ürküterek, ucuz ve kolay politika yapıyor. Daha açıkçası Recep Tayyip   Erdoğan’ın partisinden ve politikasından, beslenmeye çalışıyor. Sorunu ve çözümü kendi içinde aramıyor.
   Deniz Baykal sözde eşitliği, adaleti, özgürlüğü ve demokrasiyi savunur gibi gözüküyor.
   Ama anti demokratik olan siyasi, patiler yasasını, seçim yasasını, baraj sistemini değiştireceğim diyemiyor.
   Deniz Baykal sözde eşitliği, adaleti, özgürlüğü ve demokrasiyi savunur gibi gözüküyor.
   Ama parti içi demokrasiyi uygulamıyor. Partiyi kelimenin tam anlamıyla padişah gibi, kral gibi yönetiyor. En güçlü en yetkili benim diyor. Parti içinde kendisine ve yürüttüğü politikaya muhalefet edene aman vermiyor. Rakiplerini tuş eden pehlivan edasıyla dolaşıyor. . Gücünü acımasızca, zalimce kullanıyor. Seçimlerde seçmenden oy isterken, seçmene yüzünü dönüyor. Seçimden sonra oy veren seçmene sırtını dönüyor. İl, ilçe örgütlerinin kapsısı kapanıyor. Düşünceler fikirler açıklanmıyor. Demokrasinin erdemleri, sorunlar çözümler tartışılmıyor. Öneriler eleştiriler yapılmıyor. Üyeler kendini ifade edemiyor. Kadın ve gençlik kollarına gerek duyulmuyor. Delegeler yenilenmiyor. Ön seçimler yapılmıyor. Hukuk işlemiyor. Görevden almalar devam ediyor. Hazine yardımı yapılıyor. Üyelik aidatına gerek kalmıyor. Parti üyesi önemsenmiyor.
   Sormak istiyorum.
   Siz o ülkenin başbakan olsanız, böyle bir ana muhalefet partisinin olmasını istemez misiniz?
   Siz o ülkenin başbakanı olsanız, çok konuşan ama iktidara alternatif olamayan bir muhalefet partsinin olmasını istemez misiniz?
   Siz o ülkenin başbakan olsanız, gücünü halktan almayan bir muhalefet partisinin olmasını istemez misiniz?
   Uyutma ve avutma oyunu daha ne kadar devam sürecek?
   Yolun sonu gözüküyor. Ya Baykal gidecek yada kendisiyle birlikte C.H.P sini tarihin derinliklerine götürecek. Vebali de çok ağır olacak
    Eğer büyük devlet ve siyaset adamı İSMET İNÖNÜ yaşasaydı Deniz Baykal’a derdi ki, SENİ BEN BİLE KURTARAMAM. 30.12.2009 Z.BAL

12/25/09

BEN BİR ALEVİYİM AMA !

60 yaşında bir aleviyim. Köyüm çok uzaklarda, yüksek dağların başında yüzyıllar önce kurulmuş bir alevi köyü. Hayatımın ilk 8 yılı köyümde geçti.25 yıl Ankara da yaşadım. 1980 yılından sonrada bursa da yaşıyorum. Bu yaşıma kadar Alevilik hakkında genel bilgilerim oldu.

Ama bu yaşıma kadar Aleviliği yaşamadım. Yaşayamadım. Alevi geleneklerini, usul, kural ve esaslarını öğrenemedim. Muharrem ayında oruçta tutmadım. Cem törenlerine katılmadım. Alevi derneklerinde çok fazla bulunmadım. Ama ben bir aleviyim.

Alevi kimliğimi hiçbir zaman, hiçbir yerde saklamadım, gizlemedim. Ama saklayan gizleyen çok alevi gördüm. İstemediği halde cuma namazlarına, giden, ramazan ayında oruç tutan, ya da tutuyor gözüken Alevileri çok gördüm. Hiç şüphesiz ki, alevi olduğunu gizlemeyen cesur yürekli, gizleyende korkak yürekli değildi. Ama gördüklerim yaşadıklarım gerçekti

Korkunun, korkaklığın, ürkekliğin, çekingenliğin, gizliliğin sebebi, kaynağı neydi? Kerbelada ehlibeyti neden susuz bıraktılar? Neden yüz yıllarca Alevilere kıyıp zulmettiler? Neden pir sulatanı astılar? Neden Sivas ta 37 canı yaktılar? Neden asılsız iftiralar attılar? Neydi Alevilerin suçları kabahatleri? Neydi?

Gayri Müslimler ülkemizde ibadethanelerinde, ibadetlerini özgürce yaparlarken, aleviler kendi ülkesinde ibadetlerini neden özgürce yapamıyorlardı? Neden Alevi köylerine, cem evleri değil de, camiler yapılıyordu? Ve neden bunda ısrar ediliyordu?

Zaman durmuyordu, geriye değil ileriye doğru akıyordu. Yaşam şartları Alevileri zorladı. Gurbete (büyük şehirlere) yolculuk başladı.

Dağ köylerinde yaşayan aleviler, şehre indiler. İnmek zorunda kaldılar. Kabuklarını kırdılar, korkularını yendiler, derneklerini kurdular? Cem evlerini yaptılar. Kıyımlara, zulümlere, asmalara, yakmalara boyun eğmediler. Pes etmediler. Yılmadılar. Erenler yolundan dönmediler. Haklarını aradılar. Yüz binleri alanlara topladılar. Devleti yönetenler, çoğunlukta olanlar, gördüler, görmezlikten gelemediler.

24.12.2009 tarihinde muharrem ayında Erzincan ilinde, valimizin açış konuşmasını yaptığı devlet televizyonu TRT 1 in tarihinde ilk kez naklen verdiği, cem törenlerini izledim. Cemde yapılan duaları, duazları, deyişleri, dinledim. Ceme katılan dedelerimizi, kadınlarımızı, erkeklerimizi, gençlerimizi gördüm. İzlemek, görmek, anlatmak hiç kalır. O anı yaşamak gerek. Hissetmek gerek. Yürekten inanmak gerek. İnandım, o anı yaşadım ve hissettim. Bambaşka bir dünyanın içinde buldum kendimi. Ordaydım, onların arasındaydım. Onlardan biriydim. Onlarla duygulandım, onlarla ağladım. Her şeyiyle, ama her şeyiyle çok farklı bir inançtı, çok farklı bir kültürdü, çok farklı bir ibadetti. Renkliydi, coşkuluydu, duygu yüklüydü.

Acaba diyorum. Tarih boyunca çoğunlukta olanları, gücü elinde bulunduranları, korkutanları, katledenleri, susuz bırakanları, zulmedenleri, yakanları, asanları, korkutan asıl gerçek cem evlerimiydi? Kadınıyla erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla hep birlikte yapılan sazlı, sözlü, semahlı cemler miydi? Tarih boyunca Görmek, yada göstermek istemedikleri, Alevilerin inançları, cemleri ve cem evlerimiydi?

12/22/09

KÖYÜM MURSAL’IN YERİ, YERLEŞİMİ, YAŞAM KOŞULLARI

    KÖYÜM MURSAL’IN YERİ, YERLEŞİMİ, YAŞAM KOŞULLARI




Çok uzaklarda, yüksek yaylalarda, uzun kış aylarında kardan yolların kesildiği yerdir MURSAL’IM

Yama dağının eteğinde, buz gibi suların kaynağında, çayırın çimenin yeşerdiği, büyük derenin çağladığı yerdir MURSAL’IM

Divriği’den çıkıp MURSALA gidince, erşin, bahtiyar, venk, sören, vazıldan, ürük köylerini geçince, derin derenin kaşa çıkınca, görünen yerdir MURSALIM

Çok değil 55 sene önceki yaşadığım gördüğüm MURSAL’ı anlatayım

MURSALIN Evleri kerpiç ile taştan örülmüştür.Tavanları söğüt, ardıçla ağacıyla örtülmüş, üstüne toprak atılmıştır. Duvarları kara çamurla sıvanmış, yüzü ağ toprakla boyanmıştır.

Yağmurlarda akmasın diye dambaşıların üstüne taştan loğ koyulmuştur.

Yün çorap üstünden çarıklar giyilmiş, çarıklar yırtılınca da sırımla örülmüştür.

Tarlalar kara sabanla sürülmüştür. Analar tarlada doğurmuş, bebekler öllüğe belenmiştir. Ekinler, otlar, yoncalar, orakla derilmiş, dağlardan, geven, çaşır, toplanmış, at, eşek, katır sırtında taşınmıştır. Kütük üstünde ot, yonca ( alaf ) doğranmış musurlarda hayvanlar yemlenmiştir. Çıra ışığında oturulmuş, tezek ateşinde yemek pişirilmiş ocak başında yenilmiştir.

doktor, hemşire, okul, öğretmen, telefon elektrik olmamıştır. Devletin, koruyucu gücü, güler yüzü, yardımı desteği olmamıştır. Ama korkutucu gücü olmuştur. Analar çocuklarını jenderme geliyi diye korkutur olmuştur.

Arpayı, buğdayı, peyniri, çökeliği, satmak, çayını, şekerini, tuzunu, kazyağını, basmasını kumaşını almak için, hayvan sırtında 35 kilometre uzaktaki şehere gitmiştir. Canın yongası olan malını davarnı tecirlere ucuza satılmıştır. Öyle çok ki yazılacaklar, sayfalar dolusu tutar yinede bitmez.

Mursal köylüsü, yani milletin efendisi, sefaletten, cehaletten kurtulmak için, çalışıp para kazanmak için, çocuklarını okutup istikbalini kurtarmak için, göz yaşları içinde düştü gurbetin yoluna. Kolay değildi köyden kopmak, baba ocağını, doğup büyüdüğü yeri terk etmek. Kolay değildi gurbet elde gurbetin kahrını çekmek. Buna rağmen köyünü terk edenler hızla çoğaldı. Kısa sürede boşaldı köyler. Köyde ocaklar tütmez oldu, kerpiçten taştan yapılan evler yıkıldı harabeye döndü. Bir ev orda bir ev şurada kaldı. işte tam da böyle bir ortamda ve havada Köyümüz ozanı aşık ali kızıl tuğ efkarlandı aldı sazı eline dediki asri gurbet harap ettin köyümü, türkü köyünü terk eden Türk köylülerinin türküsü oldu.

Türkiye Cumhuriyetinin, ve Türk köylüsünün ebedi ezeli bir düşmanı vardır. O düşman köy enstitülerini kapatmıştır. O düşman Türk köylüsünü köyünden, toprağından koparmıştır.

Azıcık düşün köy enstitüleri kapanmasaydı. Köylerimiz boşalmasaydı. Türkiye’nin gücüne güç yeter miydi? O düşman bunu çoook önceden görmüş ve yapacağı en büyük düşmanlığı yapmıştır. Yapma yada devam ediyor. Ama kolay değildir. Mustafa kemal ata türkün kurduğu türk ordusunu yenmek, kolay değildir Türkiye cumhuriyetini kolayca parçalayıp yok etmek. Zalim düşman bunun farkında olduğu için sinsi planını sabırla amacına ulaşıncaya kadar uygulamaya koyacaktır.

12/18/09

KÖYLÜM MUHSİN HALİSİN ELEŞTİRİSİ

Zülfikar Bal'ın Mursal ile ilgili düşünceleri, özlemi güzel de, köye dönüp, ev yapanlar hakkındaki düşüncelerine katılmıyorum..Bu kişilerden tanıdıklarımın hepsi de (genelde tüm köylümüz) sıcakkanlı, sofrası yerde, samimi insanlar. 'Paraları var ama fakirler' demek bence hakaret. Kimsenin bunu söylemeye hakkı yok.. Ortalama 60'lı yaşlarda, sağlık sorunları olan insanlar. Hepsi uzun ömürlü olsun, kalan yıllarını baba topraklarında geçirmek istiyorlar. Betonarme evlerinin olması yanlış mı, bu yaştan sonra tekrar çiftçilik mi yapsınlar...Olayları zamanın ve insanların şartlarına göre değerlendirmek gerek...Selamlar..

KÖYLÜM MUHSİN BEYİN SERT ELEŞTİRİSİNE CEVAPTIR.

MUHSİN BEYİN SERT ELEŞTİRİSİNE CEVAPTIR.


Öncelikle yazımı okuduğunuz ve eleştiri yazdığınız için teşekkür ediyorum. Yazılarımdaki duyguları, düşünceleri sanırım yanlış anlamış veya ben yanlış anlatmış olabilirim. Köyle ilgili yazılarımın içeriği asla sizin algıladığınız ve ifade ettiğiniz duygu ve düşünceyle yazılmamıştır.

Köyümüzden hiç ayrılmamış olan köylülerimize, sonradan köyümüze ev yapan köylülerimize, gencine, yaşlısına sevgim, saygım, özlemim sonsuzdur.

Genelde insanların, özelde köylülerimizin yaşam biçimleri, onların zenginlikleri, fakirlikleri, soğukkanlı ya da sıcakkanlı oluşları hakkında yorum yapmak, eleştiride bulunmak ne hakkımdır. Ne yetkimdir. Nede haddimdir. Konuyla ilgili yazımın, bir kelimesi, bir cümlesi sizin anladığınız şekilde yanlış anlamaya yada anlaşılmaya sebebiyet verdiyse, en başta sizden, ve sonrada tüm köylülerimizden özür dilemeyi bir borç bilirim.

Köyümüzle ilgi, yazılarımda anlatmaya çalıştığım gerçek, köylülerimizin kıt olanaklarıyla, tabiatın güçlükleriyle, emekleriyle, alın terleriyle çalışmalarıdır. Kendi işlerini kendilerinin yapmalarıdır. toprağı ekip biçmeleri, hayvancılıkla uğraşmalarıdır. Tüm yaşam zorluklarına rağmen Kilerlerinin dolu olmasıdır. Gönüllerinin gözlerinin tok olmasıdır. Yüzlerinin güleç, sofralarının bereketli olmasıdır. Şimdi köyümüzde yaşayanlar geçimlerini topraktan sağlamıyorlar. Ekip biçmiyorlar. Anlatmaya çalıştığım budur. Yoksa doğrudan zenginlikle fakirlikle, soğuklukla sıcaklıkla, alakalı değildir. Köyün ve köylünün yok edilmesidir.

MUHSİN BEY

Köylümüz, çiftçimiz, ziraatçımız korunsaydı, desteklenseydi, hastane, okul, yol, su, elektrik vb. gibi hizmetler köylerimize verilseydi, köylü, köyünü, toprağını, malını davarını terk etmeycekti. Gurbetin yolunu tutmayacaktı. Büyük göç yaşanmayacaktı. Dağımız, taşımız, toprağımız özlenmeyecekti, Hasret ve ayrılık türküleri söylenmeyecek, şiirler, yazılar yazılmayacaktı. Ülkemiz fakirleşmeyecek, işsizlik artmayacaktı.

Beton arma evlere, değişime yeniliğe nasıl karşı olayım. Anlatmaya çalıştığım onlar değil ki. Ama keşke köylü köyünü terk etmeden beton evler yapılmış olsaydı.

Yaptığınız eleştiriyle bu açıklamayı yapma fırsatı verdiğiniz için, size bir kez daha teşekkür ediyorum. Sağlık ve esenlikler diliyorum.

12/17/09

EFKARLIYIM

Tohum ekilen tarlalarımız
Ekin, arpa deren ırgatlarımız
Yaylalarda malımız, davarımız
Yok, olduğu için efkârlıyım

Dağlarımızda gezen kurtlarımız
Sürümüzü koruyan itlerimiz
Kaval çalan çobanlarımız
Yok, olduğu için efkârlıyım

Çift süren babalarımız
İnek, koyun sağan analarımız
Yol yordam öğreten dedelerimiz
Yok, olduğu için öfkarlıyım

Çevirmede cırtınoğlu
Dişlerinde bekonoğlu
Mursalda goconoğlu
Yok, olduğu için efkârlıyım

Düğünlerde davulumuz, zurnamız
Dambaşılarda çekilen halayımız
At sırtında giden gelinimiz
Yok, olduğu için öfkarlıyım

     Köylüye destek olmayan, köylüyü korumayan, köylüye hizmet vermeyen, köydeki yoksulluğu, sefaleti, cehaleti yok etmeyen, köylüyü ata yurdundan, baba ocağından, toprağından, malından, mülkünden koparıp sistem utansın.
     Köye ve köylüsüne olan sevdayı, özlemi, aşkı özünde yüreğinde hisseden, (menfaatin zerresini, düşünmeden) özüyle ve yüreğiyle paylaşan köylülerime yürekten selam olsun.

12/15/09

KÖYLÜNÜN KÖYÜNE VE KÖYLÜSÜNE, AŞKI, SEVDASI, ÖZLEMİ

Köy âşıklarına yanık türküler söyleten, şairlere içli şiirler yazdıran, gurbetçi köylülere derinden ah çektiren, efkârlanınca gözyaşı döktüren bu sevda, öylesine güçlü öylesine köklü ve öylesine kutsal ki, kuşaktan kuşağa, babadan oğula, andan kıza, deden toruna devam edip gider.
Bu özlemin, bu sevdanın ve bu aşkın kaynağında yatan gerçekler nelerdir? Yazının özü anlamı bu soruda gizlidir.

Gurbetten köye giderken, derin derenin kaştan çıkınca, Nursal’ın görünüşümüdür? Soğuk kaynak suları, bol oksijenli havasımıdır? Terk edilmiş, viran olmuş mezraları, çadır kurulmayan, mal davar otlamayan, yaylaları mıdır? Burcu, burcu kokan kır çiçeklerimidir? Beli bükülmüş, dizinin bağı kırılmış, üstü başı yırtılmış, yalnızlığa terk edilip, per, perişan olmuş, eli öpülesi yaşlılarımıdır? Bu vb. gibi soruları çoğaltmak mümkündür.

Atadan, deden, babadan kalan, tarlalara ev yapan, yazları köyde, kışları şehirde oturan, tatil amaçlı köye giden, köylülerimize soruyorum.

Köye ve köylümüze olan özleminiz aşkınız, sevdanız, yok oluyor mu? Azalıyor mu?
Azalmıyorsa, yok olmuyorsa sebebi nedir? Sizi oraya çeken gizemli güç nedir?
Aynı soruyu, köyü hiç terk etmeyen, edemeyen, yaz kış köyde yaşayan köylülerimize sormak içimden gelmiyor. Ama onları dinlemeyi, ne hissettiklerini, ne düşündüklerini, anlamayı, çok isterim. Çünkü onlar köy kültürünün, köy yaşamının son temsilcileridir. Ve sayıları hızla azalıyor.

EMEĞİN TERİ TOPRAĞA DÜŞMEYİNCE, KÖYE KÖY, KÖYLÜYE KÖYLÜ DENİRMİ?

Ne demişti Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk. Köylü bu milletin efendisidir.
Köylümün yaşlılarını görün ya da resimlerine bakın, köyün efendisi ne hale gelmiş, ne hale düşürülmüş görün.

Köyün efendisini bu hala düşüren sistem utansın.

Not: Yazılarımı okuyan, takdir ve tebrik duygularını esirgemeyen, eleştirileriyle, motive eden köylüm İSMET ALPAY'A, teşekkür etmeyi bir bor

12/13/09

MURSALLIYSAN BAŞKÖŞEYE VE MURSALI FERHAT KAYA HK.


Yün halı ve yastık serili bir köy odasının da başköşede otururken çekilmiş bir köylü resmi, mursal gen.tr. nin ana sayfasının sağ tarafında akıp duran mavi şeridin başköşesinde yerini almış. O resim, o yörede çok yaygın olan  mursal’lıysan başköşeye, sözünü simgelemek amacıylamı  konmuş diye kendime sordum.


Başköşede oturan o köylünün kim olduğunu, köy tabiriyle açıklamak istiyorum.  O köylü, topallaliğin, zoroğun torunu, kör salma’nın oğlu, benimde bacanağım olan Ferhat Kaya’dır. O köy odası da, kendi evinin oturma odasıdır. O eve birçokları gibi bende misafir oldum. O köşesinde oturdum, o köylüyle, sohbet ettim. O köylünün sofrasında yemek yedim, çayını kahvesini içtim.

O resimdeki köylü, mursalıysan başköşeye sözünü simgeleyecek özeliklere sahip, sevilen ve sayılan bir köylüdür. O topraklarda doğmuştur. Ömrü o topraklarda geçmiştir. Köylünün en çalışkanlarından biridir. Cömerttir, yüzü güleçtir. Misafirperverdir. Doğaldır, özü neyse sözü odur. Sofrası bereketlidir. Sesi gürdür, bağırarak konuşur. davranışlarıyla konuşmalarıyla, çalışmalarıyla   Mursalın simgesi haline gelmiştir.

Topalaliğin, zoroğun torunu, kör salmanın oğlu olan, Ferhat kaya’ya, bacanağıma, başköşe’de yerini alan, mursalın has köylüsüne en içten selam sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bundan sonraki yaşamında, sağlık huzur ve mutluluklar diliyorum.Z.Bal

12/12/09

KÖY BÜYÜKLERİMİZ


Mursal gen.tr.de yayınlan köyümüzün büyükleri köşesini çok etkileyici buldum. Ve gerçekten çok etkilendim. Çünkü her bir köylümüzün, köy büyüklerimizin yüzünde görünüşünde, kıyafetinde, duruşunda, bakışında, öylesine acı ve öylesine tatlı anıların izleri var ki, kelimelerle anlatılmaz, ifade edilmez. O hayatı yaşamak gerek. Onlar harap olmuş, baykuş konmuş toprak ve taştan evlerde yaşayan gerçek köylülerimiz ve büyüklerimiz. Onlar analarımız babalarımız dedelerimiz, ninelerimizdir. Onların dizlerini kıran, bellerini büken yaşam zevklerini yok eden, ne ilerleyen yaşları, ne yoksulluklarıdır. Neden ağrıyan sızlayan bedenleridir. Malların davarlarının yok olmasıdır. Tohumların ekilmeyişi ekinlerin arpaların derilmeyişidir. O resimler, o topraklarda yaşayan atalarımızın köylülerimizin son temsilcileridir. Onların her birisinin ölmesiyle, toprakta ölüyor suda ölüyor, köylü ve köylülükte ölüyor. Kilerlerin bereketi de ölüyor. Onları bu hale getiren sistem utansın. O topraklarda yaşayan atalarımızın son temsilcileri Köy büyüklerimizin ellerinden öpüyorum.

Büyüklerimiz köşesini düşüneni resimleri çekeni, emek vereni, sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Elinize yüreğinize sağlık.

12/11/09

KÖYÜME VE KÖYLÜME KARŞI OLAN ÖZLEMİM GİTMİYOR AZALMIYOR


Gurbet elde yaşayan gurbetçi köylülerimle, Köyümde yaşayan köylülerimle konuşuyorum. Köyüme köylüme karşı olan özlemim gitmiyor azalmıyor.

Köyüme gidiyorum, havasını kokluyorum, soğuk suyunu içiyorum, yaylarını, dağlarını geziyorum, arıs kalmış tarlaları, harap olmuş toprak evleri, yaşlanıp bitap düşmüş, köylü büyüklerimi görüyorum. Köyüme ve köylüme karşı olan özlemim gitmiyor azalmıyor.

Köyümde yetişen, köyümle simgeleşen dillere destan, kuzu oğlak, yemlik, evelik, madımalak, kenger, göbelek, kuşburnu, rengârenk kır çiçeklerini topluyorum. Köyüme ve köylüme karşı olan özlemim gitmiyor azalmıyor.

ÖZLEMİM NASIL GİTSİN NASIL AZALSIN Kİ,

Emekli olup, köye dönenler, atalarından, babalarından kalma yerlere betonarme, evler yapıp maaşlarıyla yaşayanlar, öylesine soğuklar, öylesine fakirler, ( para zenginliğin göstergesi değildir.) öylesine birbirlerine yabancılar ve öylesine paylaşmaktan uzaklar ki,

Harap olmuş, baykuş konmuş toprak evlerde yaşayanlar, ekip biçtikleriyle geçinenler, atalarımız babalarımız, alın terini toprağa düşürenler yani gerçek köylülerimiz, ne kadar sıcaktılar, ne kadar içten ve candandılar, gönülleri gözleri ne kadar toktu, kilerleri doluydu, sofraları bereketliydi, paylaşmayı severlerdi. Yüzleri güleçti.

Köyünde, ekip biçen, mal davar besleyen, alın teriyle geçinen, alın terini toprağa düşüren, çalışkan köylülerimizi özlüyorum.

Köylülerimizin, sıcaklıklarını, içtenliklerini, doğallıklarını, gönüllerinin ve gözlerinin tokuşluğunu, kilerlerinin doluluğunu, sofralarının bereketini, yüzlerinin güleçliğini, paylaşımlarını özlüyorum.

Köylüsüne destek olmayan, köylüsünü korumayan, köylüsüne hizmet vermeyen, köylüsünü fakirleştiren, köylüsünü ata yurdu, baba ocağından uzaklaştıran, köylüsünü toprağından uzaklaştıran, köylüsünü, köyüne yabancılaştıran sistem utansın.

Köyüme, köylülerime selam olsun. Köyüne özlem duyan yüreklere selam olsun. Köy büyüklerimin nasırlı ellerinden öpüyorum.

Önemli not: Mursal gen tr. Sitesi köy büyüklerimizin yani gerçek köylülerimizin resimlerini yayınlanıyor. O resimleri lütfen görün. Her bir resim kadar çok şey ifade ediyor ki. Onların görünüşünde onların yüzünde köyü ve köylüğü Acı ve tatlı anılarıyla yaşacaksınız. Onlar nesillerinin son örnekleri.

12/10/09

MURSAL DERNEĞİ İLE İLGİLİ ÇOK ÖNEMLİ SORULAR


Son zamanlarda köyüm mursalla ilgili olarak, çeşitli konularda duygu ve düşüncelerimi ifade eden yazılar yazıyor ve internet aracılığı ile ilgili sitelere, gruplara kişilere yolluyorum.
Bu yazım da mursalla derneği ilgili olarak çok önemli bulduğum bazı sorular soracağım.
Köyümüz Mursal Derneği, örgütlü gücünü neden oluşturamıyor?
Dernek üye sayısını neden artıramıyor?
Dernek üyelik aidatlarını düzenli olarak toplamakta neden zorluk çekiyor?
Derneğin ilke ve amaçları doğrultusunda, gerekli olan hizmetleri verebilmesi, iş ve etkinlikleri yapabilmesi için işlemleri için yeterli olan maddi ve manevi desteği neden bulamıyor?
Bu soruların kaynağı nedir?
Dernekler kanunumudur? Dernek tüzüğümüdür?
Dernek organlarına seçilenlerin, dernek üyelerinin kanundan ve tüzükten kaynaklanan görev yetki ve sorumluluklarını, getirmemelerimidir?
Dernek yönetiminin, alınan kararlarda yapılan iş ve işlemlerde, gelir giderlerde, tutulan defterlerde, demirbaşlarda, üyelere karşı yeteri kadar şeffaf ve demokratik olmayışımıdır?
Çeşitli vesilelerle, dernek ve sorun ve çözümleriyle ilgili olarak, yapılan, ya da yapılmayan toplantılarda dernek üyelerin önerilerinin görüşlerinin düşüncelerinin alınmayışımıdır?
Derneğin işlevini, önemli ölçüde üstlenen, sayıları gittikçe artan ve bir birleriyle rekabet eder hale gelen mursalla ilgili yayın yapan web sitelerinin derneğe yararımı, zararımı daha çoktur?
Son sorum doğrudan dernek yönetimine, hizmet verme ve yararlanma anlamında, derneğe üye olanlarla olmayanlar, derneğe düzenli aidat ödeyenlerle ödemeyen arasında ne fark vardır?
Sorularım başta mursal köyü dernek yönetimi, denetimi ve üyeleri olmak üzere, herkese sorulmuştur?


.

12/09/09

EMEĞİN TERİ TOPRAĞA DÜŞMEYİNCE, KÖYE KÖY, KÖYLÜYE KÖYLÜ DENİRMİ?

Zaman, zaman köyüm, mursalın sitelerini geziyorum, Köyümle ilgili haberleri okuyorum. Köyümün ve köylülerimin resimlerine bakıyorum, köyüme özgü türküleri dinliyorum. Slâytları izliyorum. Bazen kendimi öyle kaptırdığım oluyor ki, okuduğum her haber, baktığım her resim, dinlediğim her türkü, izlediğim her slâyt karesi, duygularımı kamçılıyor. Bu duygular öylesine etkili, öylesine köklü ve öylesine güçlü ki, akan gözyaşlarıma hâkim olamıyorum. Çok iyi biliyorum ki, köyümde yaşasam, içimdeki boşluk asla dolmayacak. Gözyaşını döktüren özlem asla yok olmayacak.

Toprak sürülüp ekilmeyince, ürün hasat edilmeyince, mal, davar beslenmeyince, çayır yonca biçilmeyince, emeğin teri toprağa düşmeyince, o köye köy, o köylüye, köylü denir mi?

Köyde yaşayan gerçek köylülerin kimi yaşlanıp ölüyor. Kimi kahrından ölüyor. Kimide, sefaletin, yoksulluğun, yalnızlığın dayanılmaz acısını yüreğinde yaşıyor. Bu ifadenin en büyük kanıtı ve örneği, köyümüzde en son ölen gerçek köylü balogilin Hasan Bal’dır. Namı diyar lakabıyla gece yatmazdır. Toprağı bolsun. Ruhu şad olsun.

Ne zaman gerçek bir köylü ölse, köyde ölüyor. Köylülükte ölüyor.
Köyü de, köylülüğü de öldüren sistem utansın.

12/07/09

BAYKAL KRAL, ERDOĞAN PADİŞAH GİBİ

C.H.P. sinde Baykal kral gibi. Milletvekilleri kralın adamları gibi. İl, ilçe, belde başkanları ve yönetim kurulu üyeleri delegeler kralın askerleri gibi.
Baykal, kendisine muhalefet eden il, ilçe başkanlarını, yönetimleri görevden alıp yerlerine başkalarını atıyor mu? Evet.
C.H.p de ön seçim yapılıyor mu? Hayır
C.H.P ‘ sine yıllarca gönül vermiş, emek vermiş, çok önemli görevlerde bulunmuş birçok seçkin ve aydın partilileri partiden uzaklaştırmış mıdır? Evet
C.H.P de Baykal'la rakip olanların bir sekile sesleri kesilmiş, etkisiz ve pasif hale getirilmiş midir? Evet
C.H.P. C.H.P’yi sevenlerin partisi değil Baykal’ı sevenlerin partisi olmuş mudur? Evet
C.H.P sinde, demokratik merkeziyetçilik anlamında parti içi demokrasinin D si var mıdır? Yok
Baykal, İktidara gelirsem ilk yapacağım icraat seçim yasasını ve siyasi patiler yasanı değiştireceğim diyor mu? Demiyor.
Baykal kendisine bağlı adamlarıyla, askerleriyle genel merkezi, il ve ilçe teşkilatlarını ele geçirmişken, delegeleri belirlemişken hangi babayiğit Baykal’la boy ölçüşebilir? Hiç kimse
Bu anlayış, zihniyet ve uygulamada bulunan, bir siyasi parti ve o partinin lideri, demokrasiden, eşitlikten, adaletten, özgürlükten bahsederse inandırıcı olabilir mi? 
Erdoğan’ın Türkiye deki gücü ve etkinliği ne ise, Baykal’ında CHP DE ki etki ve gücü aynı derecede eşittir. Ak partide Erdoğan padişah gibi ise, C.H.P’ de, de Baykal kral gibidir. Ortak yanları ise demokrasiyi, özgürlüğü adaleti en iyi kendilerinin savunduklarını söylemeleridir.
 Ülkenin bunalıma  sürüklenmesinde, cumhuriyetin  tehlike  sinyalleri vermesinde  parti içi demokrasiyi kurum ve kurallarıyla uygulamayan, ahbap çavuş ilişkisi içinde koltuğuna yapışıp kalan Deniz Baykal'ın tarih önünde sorumluluğu çok çok fazladır. Deniz  Baykal'ın ne güzel  konuşması ne  dürüst olması  ne  bilgili olması tarihi sorumluluğunu asla  hafifletmeye yetmeycektir.

12/06/09

ÖLÜM ÜSTÜNE

Anamız, babamız, çocuğumuzu, akrabamız, köylümüz, arkadaşımız, tanıdığımız, dostumuz, can yoldaşımız ölüyor. Bir daha dönmemek üzere aramızdan ayrılıp gidiyor.
Son insani görevimizi yapıyoruz. Cenazeye katılıyoruz. Başsağlığı diliyoruz. Çok değerliydi diyoruz. Güzel duygularımızı dile getiriyoruz. Güzel sözler söylüyor güzel yazılar yazıyoruz.
Değerli olduğunu dile getirmek için, güzel sözler söylemek için, güzel yazılar yazmak için o kişinin ölmesimi gerekiyor? Aramızdan dönmemek üzere ayrılması mı gerekiyor?
Neden? neden? neden? o kişi ölmeden önce hak ettiği değeri vermiyoruz. O güzel duygularımızı dile getirmiyoruz, güzel sözler söylemiyoruz güzel yazılar yazmıyoruz.
Oysa her birimiz, değerli olduğumuzu duymaya, hakkımızda yazılan güzel sözleri okumaya, güzel konuşmaları dinlemeye öylesine ihtiyacımız var ki. Cepten değil kalpten vermeye ve almaya öylesine ihtiyacımız var ki.
Ömür öyle kısa, zaman öylesine hızlı geçiyor ki ve hayat öylesine acı tatlı bilinmiyen sürprizlerle dolu ki. Keşke deseydim, keşke yapsaydım, keşke geç kalmasaydım dememek için neyi bekliyoruz ki. Sevdiklerimizin, değer verdiklerimizin ölmesini mi? Kim ne zaman ölecek ki. Bilen var mı? Bilen yoksa keşke dememek için beklemeyin bekletmeyin.

12/05/09

KÖYLÜYÜ KÖYÜNDEN GÖZYAŞLARIYLA KOPARANLAR UTANSIN

Köyümüzdeki, mahrumiyetten sefaletten, cehaletten kurtulak dedik, ata yurdu baba ocağı köylerimizi, evlerimizi kaderine terk edip, şehre geldik. (gurbete) Ne şehre alışabildik ne köyümüzü unutabildik. Şehirde köylü, köyde şehirli gibi yaşamaya çalıştık beceremedik. Hem köyümüze, hem şehre hem de kendimize yabancılaştık. Günler, haftalar, aylar, yıllar, bir ömür geçti. Köyümüzü özledik, kaderine terk ettiğimiz köyümüzü, evimizi özledik. Köyümüze dönek dedik. Köyümüz ozanı âşık Kızıl tuğ aldı sazı eline vurdu teline, köylü havasıyla yanık sesiyle, köyünü, köylüsünü özleyenlere dedi ki.

Asrı Gurbet Harap Etmiş Köyümü
Bülbül Gitmiş Baykuş Konmuş Gel Hele
Ben Ağayım Ben Paşayım Diyenler
Kapıları Kitlemişler Gel Hele
Bir Ev Burda Bir Ev Karşıda Kalmış
Sorun Hele Bizim Komşular Nolmuş
Kırk Senelik Ağaç Kurumuş Kalmış
Bizim Köye Benzemiyor Gel Hele
Saz Elimde Şu Elleri Gezerdim
Dertli İdim Bazı Destan Yazardım
Sen Aliysen Niye Saçın Ağarttın
Bizim Aliye Benzemiyi Gel Hele

Söyleyene değil söyletene bak derler. Ozanların bizden farkı işte budur. Söyleten duygu o kadar güçlü ki, sadece mursalın değil köyünü terk edenlerin türküsü.
Selam olsun köyünü derinden özleyen köylü yüreklere.
Köyünü terk etmek zorunda kalan köylü değil. Köylüyü köyünden gözyaşlarıyla koparanlar utansın.

11/29/09

MURSAL KÖYÜM OLDUĞU İÇİN GÜZEL

Köyüm mursal dağıyla taşıyla, havasıyla, suyuyla, malıyla, davarıyla, kurduyla, kuşuyla, yazıyla, kışıyla, insanıyla, kısaca doğasıyla, doğallığıyla hiç şüphesiz ki köylerin en güzeli değil. Ama mursal benim köyüm olduğu için güzel.
Köyüm mursal, ata yurdu, baba ocağı olduğu için güzel. Köyümde, doğduğum, köyümde dünyaya gözümü açtığım için köyüm güzel. Ölülükle belendiğim beşikte sallandığım için köyüm güzel. Çocukluk anılarımı köyümde yaşadığım için köyüm güzel. Önce yalın ayakla, sonra çarıkla daha sonra cizlevüt lastikle gezdiğim için köyüm güzel. Sap çekip düven sürdüğüm için, kuzu yayıp sığır güttüğüm için köyüm güzel. Tüm yoksulluğuna tüm mahrumiyetine rağmen, güzeldir benim köyüm. Köyüme hasretlik çekmek güzeldir. Derin derenin kaştan hasret gözyaşlarıyla ah çekerek köyüm mursalı görmek izlemek güzeldir.
Peki, Köyümüze gitsek, ev yapsak yazları orada yaşasak, temiz havasını koklasak, soğuk suyunu içsek. Göbelek, kuşburnu, kuzu oğlak, yemlik, madımalak toplasak, köyümüzdeki özlenen güzellikleri tekrar yaşar mıyız? Doya, hasret giderir miyiz? Köyümüze gitsek, Davara giden çobanlarımızı, kuzu, yayan, sap çeken çocuklarımızı, ekin deren ırgatanlarımızı, tuluk yayan, koyun inek sağan, analarımızı, tarla sulayan, tohum eken, herk eden, çüt süren babalarımızı görür müyüz? Tabii ki bunların hiç birini göremeyiz.
Bu gerçekleri özünde yüreğinde benliğinde beyninde, hiç hissetmeyen, düşünmeyen öleceğini aklına getirmeyip dünya malına tapan, köyümüz insanları da vardır. O insanlar akrabamda olsa benden çok uzaktırlar bana çok yabancıdırlar. Onlarla paylaşacağım hiçbir şey olamaz. Bu gerçekleri özünde yüreğinde benliğinde hisseden insanlar, yabancıda olsa bana çok yakındırlar, onlarla paylaşacağım çok şey vardır. Onlarla bu güzel duyguları paylaşmanın doyumsuz hazzını zevkini yaşamak beni çok mutlu eder.