Köy âşıklarına yanık türküler söyleten, şairlere içli şiirler yazdıran, gurbetçi köylülere derinden ah çektiren, efkârlanınca gözyaşı döktüren bu sevda, öylesine güçlü öylesine köklü ve öylesine kutsal ki, kuşaktan kuşağa, babadan oğula, andan kıza, deden toruna devam edip gider.
Bu özlemin, bu sevdanın ve bu aşkın kaynağında yatan gerçekler nelerdir? Yazının özü anlamı bu soruda gizlidir.
Gurbetten köye giderken, derin derenin kaştan çıkınca, Nursal’ın görünüşümüdür? Soğuk kaynak suları, bol oksijenli havasımıdır? Terk edilmiş, viran olmuş mezraları, çadır kurulmayan, mal davar otlamayan, yaylaları mıdır? Burcu, burcu kokan kır çiçeklerimidir? Beli bükülmüş, dizinin bağı kırılmış, üstü başı yırtılmış, yalnızlığa terk edilip, per, perişan olmuş, eli öpülesi yaşlılarımıdır? Bu vb. gibi soruları çoğaltmak mümkündür.
Atadan, deden, babadan kalan, tarlalara ev yapan, yazları köyde, kışları şehirde oturan, tatil amaçlı köye giden, köylülerimize soruyorum.
Köye ve köylümüze olan özleminiz aşkınız, sevdanız, yok oluyor mu? Azalıyor mu?
Azalmıyorsa, yok olmuyorsa sebebi nedir? Sizi oraya çeken gizemli güç nedir?
Aynı soruyu, köyü hiç terk etmeyen, edemeyen, yaz kış köyde yaşayan köylülerimize sormak içimden gelmiyor. Ama onları dinlemeyi, ne hissettiklerini, ne düşündüklerini, anlamayı, çok isterim. Çünkü onlar köy kültürünün, köy yaşamının son temsilcileridir. Ve sayıları hızla azalıyor.
EMEĞİN TERİ TOPRAĞA DÜŞMEYİNCE, KÖYE KÖY, KÖYLÜYE KÖYLÜ DENİRMİ?
Ne demişti Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk. Köylü bu milletin efendisidir.
Köylümün yaşlılarını görün ya da resimlerine bakın, köyün efendisi ne hale gelmiş, ne hale düşürülmüş görün.
Köyün efendisini bu hala düşüren sistem utansın.
Not: Yazılarımı okuyan, takdir ve tebrik duygularını esirgemeyen, eleştirileriyle, motive eden köylüm İSMET ALPAY'A, teşekkür etmeyi bir
Bu Blogda Ara
10/05/11
SORUYORUM CHP’Yİ Mİ, KENDİMİZİ Mİ BİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ?
Önümüzdeki süreçte parti içi seçimler yapılacak, en ücra yerlere dahi sandıklar konacak. Örgüt üyeleri sandıklarda oy kullanacaklar, ilçe delegelerini seçecekler.
İlçe delegeleri; ilçe başkanını yönetim ve disiplin kurulu üyelerini, seçecekler.
İl delegeleri; İl başkanını, il yönetim ve disiplin kurulu üyele...rini, kurultay delegelerini seçecekler.
Kurultay delegeleri; Genel başkanını, parti meclisi, yüksek disiplin kurulu üyelerini seçecek.
Ama kim kimi nasıl seçecek? Çünkü haftalardır, aylardır yıllardır, parti üyeleriyle hiçbir zaman hiçbir yerde örgüt toplantısı yapılmıyor. Yıllarca aynı mahallede ikamet eden parti üyeleri bir birlerini tanımıyor.
Birbirini hiç tanımayan, görmeyen, parti, örgüt çalışmaları hakkında, ya hiçbir şey bilmeyen, ya da kulaktan dolma bilgilerle yetinen üyeler, en son günde, seçim gününde birbirlerini nasıl tanıyıp seçecekler. Kendilerini nasıl tanıtıp aday olacaklar?
Nasıl oy isteyip oy verecekler?
SORUYORUM CHP’Yİ Mİ, KENDİMİZİ MİBİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ?
Böylesine hassas bir süreçte, tüzük hükmüne rağmen, ısrarlı yazılı sözlü önerilere rağmen, örgüt üyeleri toplantıya çağrılmıyor. Örgüt üyelerine bilgi verilmiyor. Örgüt üyelerinin önerileri, eleştirileri alınmıyor. SORUYORUM CHP’Yİ Mİ,
KENDİMİZİ MİBİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ?
İl ilçe yönetimlerinden izin almadan, sosyal paylaşım sitelerinde parti sorun ve çözümlerinin görüşülmesi konuşulması için, düğün salonları tutuluyor, (giderlerin ne kadar olduğu kim yada kimler tarafından karşılandığı bilinmiyor) toplantı günü, yeri ve saati veriliyor. Örgüt üyeleri toplantıya çağrılıyor? SORUYORUM CHP’Yİ Mİ, KENDİMİZİ MİBİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ
10/03/11
SORUYORUM CHP’Yİ Mİ, KENDİMİZİ Mİ BİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ?
Önümüzdeki süreçte parti içi seçimler yapılacak, en ücra yerlere dahi sandıklar konacak. Örgüt üyeleri sandıklarda oy kullanacaklar, ilçe delegelerini seçecekler.
İlçe delegeleri; ilçe başkanını yönetim ve disiplin kurulu üyelerini, seçecekler.
İl delegeleri; İl başkanını, il yönetim ve disiplin kurulu üyelerini, kurultay delegelerini seçecekler.
Kurultay delegeleri; Genel başkanını, parti meclisi, yüksek disiplin kurulu üyelerini seçecek.
Ama kim kimi nasıl seçecek? Çünkü haftalardır, aylardır yıllardır, parti üyeleriyle hiçbir zaman hiçbir yerde örgüt toplantısı yapılmıyor. Yıllarca aynı mahallede ikamet eden parti üyeleri bir birlerini tanımıyor.
Birbirini hiç tanımayan, görmeyen, parti, örgüt çalışmaları hakkında, ya hiçbir şey bilmeyen, ya da kulaktan dolma bilgilerle yetinen üyeler, en son günde, seçim gününde birbirlerini nasıl tanıyıp seçecekler. Kendilerini nasıl tanıtıp aday olacaklar? Nasıl oy isteyip oy verecekler? SORUYORUM CHP’Yİ Mİ, KENDİMİZİ MİBİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ?
Böylesine hassas bir süreçte, tüzük hükmüne rağmen, ısrarlı yazılı sözlü önerilere rağmen, örgüt üyeleri toplantıya çağrılmıyor. Örgüt üyelerine bilgi verilmiyor. Örgüt üyelerinin önerileri, eleştirileri alınmıyor. SORUYORUM CHP’Yİ Mİ, KENDİMİZİ MİBİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ?
İl ilçe yönetimlerinden izin almadan, sosyal paylaşım sitelerinde parti sorun ve çözümlerinin görüşülmesi konuşulması için, düğün salonları tutuluyor, (giderlerin ne kadar olduğu kim yada kimler tarafından karşılandığı bilinmiyor) toplantı günü, yeri ve saati veriliyor. Örgüt üyeleri toplantıya çağrılıyor? SORUYORUM CHP’Yİ Mİ, KENDİMİZİ MİBİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ?
İlçe delegeleri; ilçe başkanını yönetim ve disiplin kurulu üyelerini, seçecekler.
İl delegeleri; İl başkanını, il yönetim ve disiplin kurulu üyelerini, kurultay delegelerini seçecekler.
Kurultay delegeleri; Genel başkanını, parti meclisi, yüksek disiplin kurulu üyelerini seçecek.
Ama kim kimi nasıl seçecek? Çünkü haftalardır, aylardır yıllardır, parti üyeleriyle hiçbir zaman hiçbir yerde örgüt toplantısı yapılmıyor. Yıllarca aynı mahallede ikamet eden parti üyeleri bir birlerini tanımıyor.
Birbirini hiç tanımayan, görmeyen, parti, örgüt çalışmaları hakkında, ya hiçbir şey bilmeyen, ya da kulaktan dolma bilgilerle yetinen üyeler, en son günde, seçim gününde birbirlerini nasıl tanıyıp seçecekler. Kendilerini nasıl tanıtıp aday olacaklar? Nasıl oy isteyip oy verecekler? SORUYORUM CHP’Yİ Mİ, KENDİMİZİ MİBİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ?
Böylesine hassas bir süreçte, tüzük hükmüne rağmen, ısrarlı yazılı sözlü önerilere rağmen, örgüt üyeleri toplantıya çağrılmıyor. Örgüt üyelerine bilgi verilmiyor. Örgüt üyelerinin önerileri, eleştirileri alınmıyor. SORUYORUM CHP’Yİ Mİ, KENDİMİZİ MİBİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ?
İl ilçe yönetimlerinden izin almadan, sosyal paylaşım sitelerinde parti sorun ve çözümlerinin görüşülmesi konuşulması için, düğün salonları tutuluyor, (giderlerin ne kadar olduğu kim yada kimler tarafından karşılandığı bilinmiyor) toplantı günü, yeri ve saati veriliyor. Örgüt üyeleri toplantıya çağrılıyor? SORUYORUM CHP’Yİ Mİ, KENDİMİZİ MİBİTİRMEK İÇİN ÇABALIYORUZ?
NE BİLEĞİMİZ BÜKÜLÜRDÜ, NE SIRTIMIZ YERE GELİRDİ
Seçim sürecinde bir yere seçilmek için, halkımıza üyelerimize, gösterdiğimiz İlgi, sevgi, samimiyet, sıcaklık, ilişki ve iletişim keşke, keşke, keşke doğal olsa, kesintisiz olsa, Planlı programlı olsa,
Kendimizi ifade için, televizyonda medyada gözükmek için, tanımak ve tanınmak için, harcadığımız enerjiyi, zamanı, parayı, emeği, özveriyi partimiziçin, birliğimiz beraberliğimiz için, dayanışmamız kaynaşmamız için, örgütlü gücümüzü kurmak, kurumsallaştırmak için, tüzüğe, ilkelere, kurallara uymak ve uygulamak için, örgüt toplantılarında düşüncelerimizi, öneri ve eleştirilerimizi özgürce ifade etmek için kullanabilsek o zaman ne sırtımız yere gelir, ne bileğimiz bükülür.
5/12/10
CHP, BAYKAL VE EKİBİ
Deniz Baykal genel başkan olduğu süre içinde gerçek anlamda eşitliği, adaleti özgürlüğü savunmuş ve uygulamış olsaydı, ülke yönetiminde demokrasinin evrensel ilkelerini, parti yönetiminde demokratik merkeziyetçiliğin ilke, kural ve esaslarını savunmuş ve uygulamış olsaydı, bende Baykal ağlardım, bende dön diye yalvarırdım, bende açlık grevine katılırdım. Ama Baykal bunların hiç birini yapmamıştır. Baykal ülkeyi toplumu CHP sini korumak ve savunmak için değil. Yerini makamını korumak ve savunmak için, tek adam olmak için, kral, padişah gibi hükmetmek için, kendisine koşulsuz bağlı olan ekip, grup ve hizip yaratmıştır. o ekip grup ve hizip içinde yer alanlar da CHP sini değil kendilerini koruyup kolladığı için baykala bağlılıklarını ifade etmektedirler. Dön diye yalvarmaktadırlar. Peşinden gözyaşları dökmektedirler. Çok iyi biliyorlar ki CHP değil baykal yok olursa kendileride yok olacaklardır. Yıllar içinde oluşturulan ve kemikleşen, etle tırnak gibi kaynaşan, kafa kol ahbap çavuş ilişkileri içindeki örgütlü güçlerini, siyasi rakiplerini değil, parti içindeki rakiplerini, eleştirenleri yok etmek için acımasızca kullanmışlardır. Küçük olsun benim olsun demişlerdir. İşte bu anlayış ve zihniyet AKP den çok daha tehlikeli olmuştur. Bu anlayış ve zihniyettir ki CHP sini baraj altına düşürülmüştür. Şimdi CHP si oyları yükseliyorsa, bu yükselişin nedeni Baykal ve ekibinin başarısı değildir. Son ana yasa değişikliği ile cumhuriyetin yok olma tehlikesini hisseden cumhuriyetçilerin, Atatürkçülerin, sosyal demokratların, laiklerin sosyal hukuk devletini savunanların duyarlılığıdır.
Baykal dokunulmazlık kaldırılsın çok iyi işlemiştir. Birçok kez gündeme getirmiştir. Ama aynı derecede, aynı ağırlıkta siyasi partiler yasası, seçim yasası, baraj sistemi daha demokratik hale getirilsin dememiştir. Diyemez dese CHP güçlenerek var olacaktır. Ama Baykal ve ekibi yok olacaktır.
Baykal dokunulmazlık kaldırılsın çok iyi işlemiştir. Birçok kez gündeme getirmiştir. Ama aynı derecede, aynı ağırlıkta siyasi partiler yasası, seçim yasası, baraj sistemi daha demokratik hale getirilsin dememiştir. Diyemez dese CHP güçlenerek var olacaktır. Ama Baykal ve ekibi yok olacaktır.
4/26/10
DİKKAT
Baba hazinedir
Yemesini bilirsen
Anne sırat köprüsüdür
Geçmesini bilirsen
Kardeş beden aynasıdır
Bakmasını bilirsen
Evlat deniz suyudur
Ne içilir ne geçilir
Yemesini bilirsen
Anne sırat köprüsüdür
Geçmesini bilirsen
Kardeş beden aynasıdır
Bakmasını bilirsen
Evlat deniz suyudur
Ne içilir ne geçilir
OĞUL VE BABA
6 sın da
Babam her şeyi biliyor
15 in de
Bende babam kadar biliyorum
20 sin de
Babam hiçbir şey bilmiyor
30 unda
Nede olsa babam bazı şeyleri biliyor
40 da
Babamın fikrini sorsam fena olmaz
60 da Ah babam her şeyi biliyormuş
Babam her şeyi biliyor
15 in de
Bende babam kadar biliyorum
20 sin de
Babam hiçbir şey bilmiyor
30 unda
Nede olsa babam bazı şeyleri biliyor
40 da
Babamın fikrini sorsam fena olmaz
60 da Ah babam her şeyi biliyormuş
OĞUL VE NASİHAT
Zirve seni bekliyor
Dağın kıymetini bil
Üzüm yemek için
Bağın kıymetini bil
Yokluk gördüğün an
Çabuk yıkılır insan
Azı beğenmiyorsan
Çoğun kıymetini bil
Oğlum benim, bir düşün
Yarın çok geç, ömrünün
Bugünün kıymetini bil
Dağın kıymetini bil
Üzüm yemek için
Bağın kıymetini bil
Yokluk gördüğün an
Çabuk yıkılır insan
Azı beğenmiyorsan
Çoğun kıymetini bil
Oğlum benim, bir düşün
Yarın çok geç, ömrünün
Bugünün kıymetini bil
4/19/10
ATEŞ SU VE AHLAK
Ateş,su, ve ahlak bir yoldabuluşmuşlar.Tan ıştıktan sonra bir muhabbete tutuşmuşlar.Başlamış lar kendilerini tanıtmaya.
Ateş başlamış söze.
Bendeniz ateş: Ben demiş aşığımdır kimi zaman karanlıklarda,kimi zaman soğuklarda ısınmaya sebebim.Kimi zaman güneşim,kimi zaman bir kor parçasıyım yakarım hoşuma gitmediğinde önüme ne gelirse.Çok iyiyimdir.Benden çok kere istifade edilebilir der ve ekler ateş.Fakat bir sinirlenirsem yakarım etrafımda ne varsa kimi zaman yangın olurum ansızın yakalarım en boş anlarda der.Onun için benimle aranızı iyi tutun der.
Su başlar söze
Bendeniz der su: Hayat kaynağıyımdır.Yokluğ um çok kötüdür.Ben olmazsam yaşayamaz mahlukat.Her hayatta ben varım der.Benim olduğum yerde hayat.Sonra başlar ateşin yaptığı gibi zararlarından bahsetmeye.
Fakat der ben bir kızarsam sel olurum bazen,bazen bir fırınayla gelirim ne varsa yutarım der.Onun için benle aranızı iyi tutun der.
Sıra gelir ahlaka
Bendeniz ahlak: Hayat düzeninde benim yerim başkadır der.Benim hiç bir kötülüğüm yoktur.Kimseyide tehdit etmem der.
Sonra ateş girer söze
ben bu arkadaşlığı çok sevdim der.Hani olurda bir gün birbimizi kaybedersek nasıl buluşacağız der.
Su derki beni kaybederseniz eğer bir yağmur gördüğünüzde kaçmayın yaklaşın ben orada olurum der.
Ateş derki beni kaybederseniz eğer bir duman görürsenin,bir sıcaklık hissederseniz hemen gelin ben orada olurum der.
Sıra gelir ahlaka söylediği söz çok manidardır.
Siz siz olun beni sakın kaybetmeyin der.EĞER BENİ BİR DEFA KAYBEDERSENİZ BİR DAHA BULMANIZ MÜMKÜN OLMAYABİLİR.........
Ateş başlamış söze.
Bendeniz ateş: Ben demiş aşığımdır kimi zaman karanlıklarda,kimi zaman soğuklarda ısınmaya sebebim.Kimi zaman güneşim,kimi zaman bir kor parçasıyım yakarım hoşuma gitmediğinde önüme ne gelirse.Çok iyiyimdir.Benden çok kere istifade edilebilir der ve ekler ateş.Fakat bir sinirlenirsem yakarım etrafımda ne varsa kimi zaman yangın olurum ansızın yakalarım en boş anlarda der.Onun için benimle aranızı iyi tutun der.
Su başlar söze
Bendeniz der su: Hayat kaynağıyımdır.Yokluğ um çok kötüdür.Ben olmazsam yaşayamaz mahlukat.Her hayatta ben varım der.Benim olduğum yerde hayat.Sonra başlar ateşin yaptığı gibi zararlarından bahsetmeye.
Fakat der ben bir kızarsam sel olurum bazen,bazen bir fırınayla gelirim ne varsa yutarım der.Onun için benle aranızı iyi tutun der.
Sıra gelir ahlaka
Bendeniz ahlak: Hayat düzeninde benim yerim başkadır der.Benim hiç bir kötülüğüm yoktur.Kimseyide tehdit etmem der.
Sonra ateş girer söze
ben bu arkadaşlığı çok sevdim der.Hani olurda bir gün birbimizi kaybedersek nasıl buluşacağız der.
Su derki beni kaybederseniz eğer bir yağmur gördüğünüzde kaçmayın yaklaşın ben orada olurum der.
Ateş derki beni kaybederseniz eğer bir duman görürsenin,bir sıcaklık hissederseniz hemen gelin ben orada olurum der.
Sıra gelir ahlaka söylediği söz çok manidardır.
Siz siz olun beni sakın kaybetmeyin der.EĞER BENİ BİR DEFA KAYBEDERSENİZ BİR DAHA BULMANIZ MÜMKÜN OLMAYABİLİR.........
4/18/10
KELİMELERİN ANLATTIĞI KADARIM..NE ANLATIRSAM ANLATAYIM ANLAĞIN KADARIM
Sustuğum kadar konuşuyorum içimden
Sırlarım var bir ben biliyorum...
Susuyorum uzunca...
Kirlenmesin istiyorum safhane duygularım.
El sürmesinler istiyorum yüreğime.
Ya da... Boş ver duyma...
Susuyorum uzunca...
Susuyorum
Susuyorum
Kelimelerin anlattığı kadarım...
Ne anlatırsam anlatayım anladığın kadarım...
Bazen ne anlatırsak anlatalım kelimeler kifayetsiz kalır ve sadece susarız...
belki de amaç susarak anlatmak istemektir ama anlayana
Sırlarım var bir ben biliyorum...
Susuyorum uzunca...
Kirlenmesin istiyorum safhane duygularım.
El sürmesinler istiyorum yüreğime.
Ya da... Boş ver duyma...
Susuyorum uzunca...
Susuyorum
Susuyorum
Kelimelerin anlattığı kadarım...
Ne anlatırsam anlatayım anladığın kadarım...
Bazen ne anlatırsak anlatalım kelimeler kifayetsiz kalır ve sadece susarız...
belki de amaç susarak anlatmak istemektir ama anlayana
12/30/09
2010 YILINA GİRERKEN, DENİZ BAYKAL GERİCİ RECEP TAYYİP ERDOĞAN İLERİCİ
Atatürk’ü, Cumhuriyeti ve C.H.P. sini savunanların partisi, Deniz Baykal’ın öncülüğünde ve liderliğinde iki adım geri, bir adım ileri giderek geriliyor. İktidar olma gücünü kaybediyor.
Atatürk’e, Cumhuriyete ve C.H.P sine karşı olanların partisi, Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde ve liderliğinde, iki adım ileri bir adım geri giderek ilerliyor. İktidarı gücünü elinde tutuyor.
Bu anlamda görünen köy kılavuz istemiyor. Deniz Baykal gericiliği, Recep Tayyip Erdoğan ilericiliği temsil ediyor.
Deniz Baykal’ın tek adam oluşu, sözlü muhalefeti, güzel konuşması, güzel fiziği, sözde demokratlığı, tartışılmaz dürüstlüğü, bilgisi ve birikimi partisini iktidara hazırlamaya yetmiyor. Atatürk’ü, cumhuriyeti ve
C.H.P’yi savunanlara umut vermiyor.
Deniz Baykal, Recep Tayyip Erdoğan’ı ve partisini, öcü gibi göstererek, cumhuriyet elden gitti, gidiyor diyerek, halkı korkutarak, ürküterek, ucuz ve kolay politika yapıyor. Daha açıkçası Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinden ve politikasından, beslenmeye çalışıyor. Sorunu ve çözümü kendi içinde aramıyor.
Deniz Baykal sözde eşitliği, adaleti, özgürlüğü ve demokrasiyi savunur gibi gözüküyor.
Ama anti demokratik olan siyasi, patiler yasasını, seçim yasasını, baraj sistemini değiştireceğim diyemiyor.
Deniz Baykal sözde eşitliği, adaleti, özgürlüğü ve demokrasiyi savunur gibi gözüküyor.
Ama parti içi demokrasiyi uygulamıyor. Partiyi kelimenin tam anlamıyla padişah gibi, kral gibi yönetiyor. En güçlü en yetkili benim diyor. Parti içinde kendisine ve yürüttüğü politikaya muhalefet edene aman vermiyor. Rakiplerini tuş eden pehlivan edasıyla dolaşıyor. . Gücünü acımasızca, zalimce kullanıyor. Seçimlerde seçmenden oy isterken, seçmene yüzünü dönüyor. Seçimden sonra oy veren seçmene sırtını dönüyor. İl, ilçe örgütlerinin kapsısı kapanıyor. Düşünceler fikirler açıklanmıyor. Demokrasinin erdemleri, sorunlar çözümler tartışılmıyor. Öneriler eleştiriler yapılmıyor. Üyeler kendini ifade edemiyor. Kadın ve gençlik kollarına gerek duyulmuyor. Delegeler yenilenmiyor. Ön seçimler yapılmıyor. Hukuk işlemiyor. Görevden almalar devam ediyor. Hazine yardımı yapılıyor. Üyelik aidatına gerek kalmıyor. Parti üyesi önemsenmiyor.
Sormak istiyorum.
Siz o ülkenin başbakan olsanız, böyle bir ana muhalefet partisinin olmasını istemez misiniz?
Siz o ülkenin başbakanı olsanız, çok konuşan ama iktidara alternatif olamayan bir muhalefet partsinin olmasını istemez misiniz?
Siz o ülkenin başbakan olsanız, gücünü halktan almayan bir muhalefet partisinin olmasını istemez misiniz?
Uyutma ve avutma oyunu daha ne kadar devam sürecek?
Yolun sonu gözüküyor. Ya Baykal gidecek yada kendisiyle birlikte C.H.P sini tarihin derinliklerine götürecek. Vebali de çok ağır olacak
Eğer büyük devlet ve siyaset adamı İSMET İNÖNÜ yaşasaydı Deniz Baykal’a derdi ki, SENİ BEN BİLE KURTARAMAM. 30.12.2009 Z.BAL
Atatürk’e, Cumhuriyete ve C.H.P sine karşı olanların partisi, Recep Tayyip Erdoğan öncülüğünde ve liderliğinde, iki adım ileri bir adım geri giderek ilerliyor. İktidarı gücünü elinde tutuyor.
Bu anlamda görünen köy kılavuz istemiyor. Deniz Baykal gericiliği, Recep Tayyip Erdoğan ilericiliği temsil ediyor.
Deniz Baykal’ın tek adam oluşu, sözlü muhalefeti, güzel konuşması, güzel fiziği, sözde demokratlığı, tartışılmaz dürüstlüğü, bilgisi ve birikimi partisini iktidara hazırlamaya yetmiyor. Atatürk’ü, cumhuriyeti ve
C.H.P’yi savunanlara umut vermiyor.
Deniz Baykal, Recep Tayyip Erdoğan’ı ve partisini, öcü gibi göstererek, cumhuriyet elden gitti, gidiyor diyerek, halkı korkutarak, ürküterek, ucuz ve kolay politika yapıyor. Daha açıkçası Recep Tayyip Erdoğan’ın partisinden ve politikasından, beslenmeye çalışıyor. Sorunu ve çözümü kendi içinde aramıyor.
Deniz Baykal sözde eşitliği, adaleti, özgürlüğü ve demokrasiyi savunur gibi gözüküyor.
Ama anti demokratik olan siyasi, patiler yasasını, seçim yasasını, baraj sistemini değiştireceğim diyemiyor.
Deniz Baykal sözde eşitliği, adaleti, özgürlüğü ve demokrasiyi savunur gibi gözüküyor.
Ama parti içi demokrasiyi uygulamıyor. Partiyi kelimenin tam anlamıyla padişah gibi, kral gibi yönetiyor. En güçlü en yetkili benim diyor. Parti içinde kendisine ve yürüttüğü politikaya muhalefet edene aman vermiyor. Rakiplerini tuş eden pehlivan edasıyla dolaşıyor. . Gücünü acımasızca, zalimce kullanıyor. Seçimlerde seçmenden oy isterken, seçmene yüzünü dönüyor. Seçimden sonra oy veren seçmene sırtını dönüyor. İl, ilçe örgütlerinin kapsısı kapanıyor. Düşünceler fikirler açıklanmıyor. Demokrasinin erdemleri, sorunlar çözümler tartışılmıyor. Öneriler eleştiriler yapılmıyor. Üyeler kendini ifade edemiyor. Kadın ve gençlik kollarına gerek duyulmuyor. Delegeler yenilenmiyor. Ön seçimler yapılmıyor. Hukuk işlemiyor. Görevden almalar devam ediyor. Hazine yardımı yapılıyor. Üyelik aidatına gerek kalmıyor. Parti üyesi önemsenmiyor.
Sormak istiyorum.
Siz o ülkenin başbakan olsanız, böyle bir ana muhalefet partisinin olmasını istemez misiniz?
Siz o ülkenin başbakanı olsanız, çok konuşan ama iktidara alternatif olamayan bir muhalefet partsinin olmasını istemez misiniz?
Siz o ülkenin başbakan olsanız, gücünü halktan almayan bir muhalefet partisinin olmasını istemez misiniz?
Uyutma ve avutma oyunu daha ne kadar devam sürecek?
Yolun sonu gözüküyor. Ya Baykal gidecek yada kendisiyle birlikte C.H.P sini tarihin derinliklerine götürecek. Vebali de çok ağır olacak
Eğer büyük devlet ve siyaset adamı İSMET İNÖNÜ yaşasaydı Deniz Baykal’a derdi ki, SENİ BEN BİLE KURTARAMAM. 30.12.2009 Z.BAL
12/25/09
BEN BİR ALEVİYİM AMA !
60 yaşında bir aleviyim. Köyüm çok uzaklarda, yüksek dağların başında yüzyıllar önce kurulmuş bir alevi köyü. Hayatımın ilk 8 yılı köyümde geçti.25 yıl Ankara da yaşadım. 1980 yılından sonrada bursa da yaşıyorum. Bu yaşıma kadar Alevilik hakkında genel bilgilerim oldu.
Ama bu yaşıma kadar Aleviliği yaşamadım. Yaşayamadım. Alevi geleneklerini, usul, kural ve esaslarını öğrenemedim. Muharrem ayında oruçta tutmadım. Cem törenlerine katılmadım. Alevi derneklerinde çok fazla bulunmadım. Ama ben bir aleviyim.
Alevi kimliğimi hiçbir zaman, hiçbir yerde saklamadım, gizlemedim. Ama saklayan gizleyen çok alevi gördüm. İstemediği halde cuma namazlarına, giden, ramazan ayında oruç tutan, ya da tutuyor gözüken Alevileri çok gördüm. Hiç şüphesiz ki, alevi olduğunu gizlemeyen cesur yürekli, gizleyende korkak yürekli değildi. Ama gördüklerim yaşadıklarım gerçekti
Korkunun, korkaklığın, ürkekliğin, çekingenliğin, gizliliğin sebebi, kaynağı neydi? Kerbelada ehlibeyti neden susuz bıraktılar? Neden yüz yıllarca Alevilere kıyıp zulmettiler? Neden pir sulatanı astılar? Neden Sivas ta 37 canı yaktılar? Neden asılsız iftiralar attılar? Neydi Alevilerin suçları kabahatleri? Neydi?
Gayri Müslimler ülkemizde ibadethanelerinde, ibadetlerini özgürce yaparlarken, aleviler kendi ülkesinde ibadetlerini neden özgürce yapamıyorlardı? Neden Alevi köylerine, cem evleri değil de, camiler yapılıyordu? Ve neden bunda ısrar ediliyordu?
Zaman durmuyordu, geriye değil ileriye doğru akıyordu. Yaşam şartları Alevileri zorladı. Gurbete (büyük şehirlere) yolculuk başladı.
Dağ köylerinde yaşayan aleviler, şehre indiler. İnmek zorunda kaldılar. Kabuklarını kırdılar, korkularını yendiler, derneklerini kurdular? Cem evlerini yaptılar. Kıyımlara, zulümlere, asmalara, yakmalara boyun eğmediler. Pes etmediler. Yılmadılar. Erenler yolundan dönmediler. Haklarını aradılar. Yüz binleri alanlara topladılar. Devleti yönetenler, çoğunlukta olanlar, gördüler, görmezlikten gelemediler.
24.12.2009 tarihinde muharrem ayında Erzincan ilinde, valimizin açış konuşmasını yaptığı devlet televizyonu TRT 1 in tarihinde ilk kez naklen verdiği, cem törenlerini izledim. Cemde yapılan duaları, duazları, deyişleri, dinledim. Ceme katılan dedelerimizi, kadınlarımızı, erkeklerimizi, gençlerimizi gördüm. İzlemek, görmek, anlatmak hiç kalır. O anı yaşamak gerek. Hissetmek gerek. Yürekten inanmak gerek. İnandım, o anı yaşadım ve hissettim. Bambaşka bir dünyanın içinde buldum kendimi. Ordaydım, onların arasındaydım. Onlardan biriydim. Onlarla duygulandım, onlarla ağladım. Her şeyiyle, ama her şeyiyle çok farklı bir inançtı, çok farklı bir kültürdü, çok farklı bir ibadetti. Renkliydi, coşkuluydu, duygu yüklüydü.
Acaba diyorum. Tarih boyunca çoğunlukta olanları, gücü elinde bulunduranları, korkutanları, katledenleri, susuz bırakanları, zulmedenleri, yakanları, asanları, korkutan asıl gerçek cem evlerimiydi? Kadınıyla erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla hep birlikte yapılan sazlı, sözlü, semahlı cemler miydi? Tarih boyunca Görmek, yada göstermek istemedikleri, Alevilerin inançları, cemleri ve cem evlerimiydi?
Ama bu yaşıma kadar Aleviliği yaşamadım. Yaşayamadım. Alevi geleneklerini, usul, kural ve esaslarını öğrenemedim. Muharrem ayında oruçta tutmadım. Cem törenlerine katılmadım. Alevi derneklerinde çok fazla bulunmadım. Ama ben bir aleviyim.
Alevi kimliğimi hiçbir zaman, hiçbir yerde saklamadım, gizlemedim. Ama saklayan gizleyen çok alevi gördüm. İstemediği halde cuma namazlarına, giden, ramazan ayında oruç tutan, ya da tutuyor gözüken Alevileri çok gördüm. Hiç şüphesiz ki, alevi olduğunu gizlemeyen cesur yürekli, gizleyende korkak yürekli değildi. Ama gördüklerim yaşadıklarım gerçekti
Korkunun, korkaklığın, ürkekliğin, çekingenliğin, gizliliğin sebebi, kaynağı neydi? Kerbelada ehlibeyti neden susuz bıraktılar? Neden yüz yıllarca Alevilere kıyıp zulmettiler? Neden pir sulatanı astılar? Neden Sivas ta 37 canı yaktılar? Neden asılsız iftiralar attılar? Neydi Alevilerin suçları kabahatleri? Neydi?
Gayri Müslimler ülkemizde ibadethanelerinde, ibadetlerini özgürce yaparlarken, aleviler kendi ülkesinde ibadetlerini neden özgürce yapamıyorlardı? Neden Alevi köylerine, cem evleri değil de, camiler yapılıyordu? Ve neden bunda ısrar ediliyordu?
Zaman durmuyordu, geriye değil ileriye doğru akıyordu. Yaşam şartları Alevileri zorladı. Gurbete (büyük şehirlere) yolculuk başladı.
Dağ köylerinde yaşayan aleviler, şehre indiler. İnmek zorunda kaldılar. Kabuklarını kırdılar, korkularını yendiler, derneklerini kurdular? Cem evlerini yaptılar. Kıyımlara, zulümlere, asmalara, yakmalara boyun eğmediler. Pes etmediler. Yılmadılar. Erenler yolundan dönmediler. Haklarını aradılar. Yüz binleri alanlara topladılar. Devleti yönetenler, çoğunlukta olanlar, gördüler, görmezlikten gelemediler.
24.12.2009 tarihinde muharrem ayında Erzincan ilinde, valimizin açış konuşmasını yaptığı devlet televizyonu TRT 1 in tarihinde ilk kez naklen verdiği, cem törenlerini izledim. Cemde yapılan duaları, duazları, deyişleri, dinledim. Ceme katılan dedelerimizi, kadınlarımızı, erkeklerimizi, gençlerimizi gördüm. İzlemek, görmek, anlatmak hiç kalır. O anı yaşamak gerek. Hissetmek gerek. Yürekten inanmak gerek. İnandım, o anı yaşadım ve hissettim. Bambaşka bir dünyanın içinde buldum kendimi. Ordaydım, onların arasındaydım. Onlardan biriydim. Onlarla duygulandım, onlarla ağladım. Her şeyiyle, ama her şeyiyle çok farklı bir inançtı, çok farklı bir kültürdü, çok farklı bir ibadetti. Renkliydi, coşkuluydu, duygu yüklüydü.
Acaba diyorum. Tarih boyunca çoğunlukta olanları, gücü elinde bulunduranları, korkutanları, katledenleri, susuz bırakanları, zulmedenleri, yakanları, asanları, korkutan asıl gerçek cem evlerimiydi? Kadınıyla erkeğiyle, genciyle, yaşlısıyla hep birlikte yapılan sazlı, sözlü, semahlı cemler miydi? Tarih boyunca Görmek, yada göstermek istemedikleri, Alevilerin inançları, cemleri ve cem evlerimiydi?
12/22/09
KÖYÜM MURSAL’IN YERİ, YERLEŞİMİ, YAŞAM KOŞULLARI
KÖYÜM MURSAL’IN YERİ, YERLEŞİMİ, YAŞAM KOŞULLARI
Çok uzaklarda, yüksek yaylalarda, uzun kış aylarında kardan yolların kesildiği yerdir MURSAL’IM
Yama dağının eteğinde, buz gibi suların kaynağında, çayırın çimenin yeşerdiği, büyük derenin çağladığı yerdir MURSAL’IM
Divriği’den çıkıp MURSALA gidince, erşin, bahtiyar, venk, sören, vazıldan, ürük köylerini geçince, derin derenin kaşa çıkınca, görünen yerdir MURSALIM
Çok değil 55 sene önceki yaşadığım gördüğüm MURSAL’ı anlatayım
MURSALIN Evleri kerpiç ile taştan örülmüştür.Tavanları söğüt, ardıçla ağacıyla örtülmüş, üstüne toprak atılmıştır. Duvarları kara çamurla sıvanmış, yüzü ağ toprakla boyanmıştır.
Yağmurlarda akmasın diye dambaşıların üstüne taştan loğ koyulmuştur.
Yün çorap üstünden çarıklar giyilmiş, çarıklar yırtılınca da sırımla örülmüştür.
Tarlalar kara sabanla sürülmüştür. Analar tarlada doğurmuş, bebekler öllüğe belenmiştir. Ekinler, otlar, yoncalar, orakla derilmiş, dağlardan, geven, çaşır, toplanmış, at, eşek, katır sırtında taşınmıştır. Kütük üstünde ot, yonca ( alaf ) doğranmış musurlarda hayvanlar yemlenmiştir. Çıra ışığında oturulmuş, tezek ateşinde yemek pişirilmiş ocak başında yenilmiştir.
doktor, hemşire, okul, öğretmen, telefon elektrik olmamıştır. Devletin, koruyucu gücü, güler yüzü, yardımı desteği olmamıştır. Ama korkutucu gücü olmuştur. Analar çocuklarını jenderme geliyi diye korkutur olmuştur.
Arpayı, buğdayı, peyniri, çökeliği, satmak, çayını, şekerini, tuzunu, kazyağını, basmasını kumaşını almak için, hayvan sırtında 35 kilometre uzaktaki şehere gitmiştir. Canın yongası olan malını davarnı tecirlere ucuza satılmıştır. Öyle çok ki yazılacaklar, sayfalar dolusu tutar yinede bitmez.
Mursal köylüsü, yani milletin efendisi, sefaletten, cehaletten kurtulmak için, çalışıp para kazanmak için, çocuklarını okutup istikbalini kurtarmak için, göz yaşları içinde düştü gurbetin yoluna. Kolay değildi köyden kopmak, baba ocağını, doğup büyüdüğü yeri terk etmek. Kolay değildi gurbet elde gurbetin kahrını çekmek. Buna rağmen köyünü terk edenler hızla çoğaldı. Kısa sürede boşaldı köyler. Köyde ocaklar tütmez oldu, kerpiçten taştan yapılan evler yıkıldı harabeye döndü. Bir ev orda bir ev şurada kaldı. işte tam da böyle bir ortamda ve havada Köyümüz ozanı aşık ali kızıl tuğ efkarlandı aldı sazı eline dediki asri gurbet harap ettin köyümü, türkü köyünü terk eden Türk köylülerinin türküsü oldu.
Türkiye Cumhuriyetinin, ve Türk köylüsünün ebedi ezeli bir düşmanı vardır. O düşman köy enstitülerini kapatmıştır. O düşman Türk köylüsünü köyünden, toprağından koparmıştır.
Azıcık düşün köy enstitüleri kapanmasaydı. Köylerimiz boşalmasaydı. Türkiye’nin gücüne güç yeter miydi? O düşman bunu çoook önceden görmüş ve yapacağı en büyük düşmanlığı yapmıştır. Yapma yada devam ediyor. Ama kolay değildir. Mustafa kemal ata türkün kurduğu türk ordusunu yenmek, kolay değildir Türkiye cumhuriyetini kolayca parçalayıp yok etmek. Zalim düşman bunun farkında olduğu için sinsi planını sabırla amacına ulaşıncaya kadar uygulamaya koyacaktır.
Çok uzaklarda, yüksek yaylalarda, uzun kış aylarında kardan yolların kesildiği yerdir MURSAL’IM
Yama dağının eteğinde, buz gibi suların kaynağında, çayırın çimenin yeşerdiği, büyük derenin çağladığı yerdir MURSAL’IM
Divriği’den çıkıp MURSALA gidince, erşin, bahtiyar, venk, sören, vazıldan, ürük köylerini geçince, derin derenin kaşa çıkınca, görünen yerdir MURSALIM
Çok değil 55 sene önceki yaşadığım gördüğüm MURSAL’ı anlatayım
MURSALIN Evleri kerpiç ile taştan örülmüştür.Tavanları söğüt, ardıçla ağacıyla örtülmüş, üstüne toprak atılmıştır. Duvarları kara çamurla sıvanmış, yüzü ağ toprakla boyanmıştır.
Yağmurlarda akmasın diye dambaşıların üstüne taştan loğ koyulmuştur.
Yün çorap üstünden çarıklar giyilmiş, çarıklar yırtılınca da sırımla örülmüştür.
Tarlalar kara sabanla sürülmüştür. Analar tarlada doğurmuş, bebekler öllüğe belenmiştir. Ekinler, otlar, yoncalar, orakla derilmiş, dağlardan, geven, çaşır, toplanmış, at, eşek, katır sırtında taşınmıştır. Kütük üstünde ot, yonca ( alaf ) doğranmış musurlarda hayvanlar yemlenmiştir. Çıra ışığında oturulmuş, tezek ateşinde yemek pişirilmiş ocak başında yenilmiştir.
doktor, hemşire, okul, öğretmen, telefon elektrik olmamıştır. Devletin, koruyucu gücü, güler yüzü, yardımı desteği olmamıştır. Ama korkutucu gücü olmuştur. Analar çocuklarını jenderme geliyi diye korkutur olmuştur.
Arpayı, buğdayı, peyniri, çökeliği, satmak, çayını, şekerini, tuzunu, kazyağını, basmasını kumaşını almak için, hayvan sırtında 35 kilometre uzaktaki şehere gitmiştir. Canın yongası olan malını davarnı tecirlere ucuza satılmıştır. Öyle çok ki yazılacaklar, sayfalar dolusu tutar yinede bitmez.
Mursal köylüsü, yani milletin efendisi, sefaletten, cehaletten kurtulmak için, çalışıp para kazanmak için, çocuklarını okutup istikbalini kurtarmak için, göz yaşları içinde düştü gurbetin yoluna. Kolay değildi köyden kopmak, baba ocağını, doğup büyüdüğü yeri terk etmek. Kolay değildi gurbet elde gurbetin kahrını çekmek. Buna rağmen köyünü terk edenler hızla çoğaldı. Kısa sürede boşaldı köyler. Köyde ocaklar tütmez oldu, kerpiçten taştan yapılan evler yıkıldı harabeye döndü. Bir ev orda bir ev şurada kaldı. işte tam da böyle bir ortamda ve havada Köyümüz ozanı aşık ali kızıl tuğ efkarlandı aldı sazı eline dediki asri gurbet harap ettin köyümü, türkü köyünü terk eden Türk köylülerinin türküsü oldu.
Türkiye Cumhuriyetinin, ve Türk köylüsünün ebedi ezeli bir düşmanı vardır. O düşman köy enstitülerini kapatmıştır. O düşman Türk köylüsünü köyünden, toprağından koparmıştır.
Azıcık düşün köy enstitüleri kapanmasaydı. Köylerimiz boşalmasaydı. Türkiye’nin gücüne güç yeter miydi? O düşman bunu çoook önceden görmüş ve yapacağı en büyük düşmanlığı yapmıştır. Yapma yada devam ediyor. Ama kolay değildir. Mustafa kemal ata türkün kurduğu türk ordusunu yenmek, kolay değildir Türkiye cumhuriyetini kolayca parçalayıp yok etmek. Zalim düşman bunun farkında olduğu için sinsi planını sabırla amacına ulaşıncaya kadar uygulamaya koyacaktır.
12/18/09
KÖYLÜM MUHSİN HALİSİN ELEŞTİRİSİ
Zülfikar Bal'ın Mursal ile ilgili düşünceleri, özlemi güzel de, köye dönüp, ev yapanlar hakkındaki düşüncelerine katılmıyorum..Bu kişilerden tanıdıklarımın hepsi de (genelde tüm köylümüz) sıcakkanlı, sofrası yerde, samimi insanlar. 'Paraları var ama fakirler' demek bence hakaret. Kimsenin bunu söylemeye hakkı yok.. Ortalama 60'lı yaşlarda, sağlık sorunları olan insanlar. Hepsi uzun ömürlü olsun, kalan yıllarını baba topraklarında geçirmek istiyorlar. Betonarme evlerinin olması yanlış mı, bu yaştan sonra tekrar çiftçilik mi yapsınlar...Olayları zamanın ve insanların şartlarına göre değerlendirmek gerek...Selamlar..
KÖYLÜM MUHSİN BEYİN SERT ELEŞTİRİSİNE CEVAPTIR.
MUHSİN BEYİN SERT ELEŞTİRİSİNE CEVAPTIR.
Öncelikle yazımı okuduğunuz ve eleştiri yazdığınız için teşekkür ediyorum. Yazılarımdaki duyguları, düşünceleri sanırım yanlış anlamış veya ben yanlış anlatmış olabilirim. Köyle ilgili yazılarımın içeriği asla sizin algıladığınız ve ifade ettiğiniz duygu ve düşünceyle yazılmamıştır.
Köyümüzden hiç ayrılmamış olan köylülerimize, sonradan köyümüze ev yapan köylülerimize, gencine, yaşlısına sevgim, saygım, özlemim sonsuzdur.
Genelde insanların, özelde köylülerimizin yaşam biçimleri, onların zenginlikleri, fakirlikleri, soğukkanlı ya da sıcakkanlı oluşları hakkında yorum yapmak, eleştiride bulunmak ne hakkımdır. Ne yetkimdir. Nede haddimdir. Konuyla ilgili yazımın, bir kelimesi, bir cümlesi sizin anladığınız şekilde yanlış anlamaya yada anlaşılmaya sebebiyet verdiyse, en başta sizden, ve sonrada tüm köylülerimizden özür dilemeyi bir borç bilirim.
Köyümüzle ilgi, yazılarımda anlatmaya çalıştığım gerçek, köylülerimizin kıt olanaklarıyla, tabiatın güçlükleriyle, emekleriyle, alın terleriyle çalışmalarıdır. Kendi işlerini kendilerinin yapmalarıdır. toprağı ekip biçmeleri, hayvancılıkla uğraşmalarıdır. Tüm yaşam zorluklarına rağmen Kilerlerinin dolu olmasıdır. Gönüllerinin gözlerinin tok olmasıdır. Yüzlerinin güleç, sofralarının bereketli olmasıdır. Şimdi köyümüzde yaşayanlar geçimlerini topraktan sağlamıyorlar. Ekip biçmiyorlar. Anlatmaya çalıştığım budur. Yoksa doğrudan zenginlikle fakirlikle, soğuklukla sıcaklıkla, alakalı değildir. Köyün ve köylünün yok edilmesidir.
MUHSİN BEY
Köylümüz, çiftçimiz, ziraatçımız korunsaydı, desteklenseydi, hastane, okul, yol, su, elektrik vb. gibi hizmetler köylerimize verilseydi, köylü, köyünü, toprağını, malını davarını terk etmeycekti. Gurbetin yolunu tutmayacaktı. Büyük göç yaşanmayacaktı. Dağımız, taşımız, toprağımız özlenmeyecekti, Hasret ve ayrılık türküleri söylenmeyecek, şiirler, yazılar yazılmayacaktı. Ülkemiz fakirleşmeyecek, işsizlik artmayacaktı.
Beton arma evlere, değişime yeniliğe nasıl karşı olayım. Anlatmaya çalıştığım onlar değil ki. Ama keşke köylü köyünü terk etmeden beton evler yapılmış olsaydı.
Yaptığınız eleştiriyle bu açıklamayı yapma fırsatı verdiğiniz için, size bir kez daha teşekkür ediyorum. Sağlık ve esenlikler diliyorum.
Öncelikle yazımı okuduğunuz ve eleştiri yazdığınız için teşekkür ediyorum. Yazılarımdaki duyguları, düşünceleri sanırım yanlış anlamış veya ben yanlış anlatmış olabilirim. Köyle ilgili yazılarımın içeriği asla sizin algıladığınız ve ifade ettiğiniz duygu ve düşünceyle yazılmamıştır.
Köyümüzden hiç ayrılmamış olan köylülerimize, sonradan köyümüze ev yapan köylülerimize, gencine, yaşlısına sevgim, saygım, özlemim sonsuzdur.
Genelde insanların, özelde köylülerimizin yaşam biçimleri, onların zenginlikleri, fakirlikleri, soğukkanlı ya da sıcakkanlı oluşları hakkında yorum yapmak, eleştiride bulunmak ne hakkımdır. Ne yetkimdir. Nede haddimdir. Konuyla ilgili yazımın, bir kelimesi, bir cümlesi sizin anladığınız şekilde yanlış anlamaya yada anlaşılmaya sebebiyet verdiyse, en başta sizden, ve sonrada tüm köylülerimizden özür dilemeyi bir borç bilirim.
Köyümüzle ilgi, yazılarımda anlatmaya çalıştığım gerçek, köylülerimizin kıt olanaklarıyla, tabiatın güçlükleriyle, emekleriyle, alın terleriyle çalışmalarıdır. Kendi işlerini kendilerinin yapmalarıdır. toprağı ekip biçmeleri, hayvancılıkla uğraşmalarıdır. Tüm yaşam zorluklarına rağmen Kilerlerinin dolu olmasıdır. Gönüllerinin gözlerinin tok olmasıdır. Yüzlerinin güleç, sofralarının bereketli olmasıdır. Şimdi köyümüzde yaşayanlar geçimlerini topraktan sağlamıyorlar. Ekip biçmiyorlar. Anlatmaya çalıştığım budur. Yoksa doğrudan zenginlikle fakirlikle, soğuklukla sıcaklıkla, alakalı değildir. Köyün ve köylünün yok edilmesidir.
MUHSİN BEY
Köylümüz, çiftçimiz, ziraatçımız korunsaydı, desteklenseydi, hastane, okul, yol, su, elektrik vb. gibi hizmetler köylerimize verilseydi, köylü, köyünü, toprağını, malını davarını terk etmeycekti. Gurbetin yolunu tutmayacaktı. Büyük göç yaşanmayacaktı. Dağımız, taşımız, toprağımız özlenmeyecekti, Hasret ve ayrılık türküleri söylenmeyecek, şiirler, yazılar yazılmayacaktı. Ülkemiz fakirleşmeyecek, işsizlik artmayacaktı.
Beton arma evlere, değişime yeniliğe nasıl karşı olayım. Anlatmaya çalıştığım onlar değil ki. Ama keşke köylü köyünü terk etmeden beton evler yapılmış olsaydı.
Yaptığınız eleştiriyle bu açıklamayı yapma fırsatı verdiğiniz için, size bir kez daha teşekkür ediyorum. Sağlık ve esenlikler diliyorum.
12/17/09
EFKARLIYIM
Tohum ekilen tarlalarımız
Ekin, arpa deren ırgatlarımız
Yaylalarda malımız, davarımız
Yok, olduğu için efkârlıyım
Dağlarımızda gezen kurtlarımız
Sürümüzü koruyan itlerimiz
Kaval çalan çobanlarımız
Yok, olduğu için efkârlıyım
Çift süren babalarımız
İnek, koyun sağan analarımız
Yol yordam öğreten dedelerimiz
Yok, olduğu için öfkarlıyım
Çevirmede cırtınoğlu
Dişlerinde bekonoğlu
Mursalda goconoğlu
Yok, olduğu için efkârlıyım
Düğünlerde davulumuz, zurnamız
Dambaşılarda çekilen halayımız
At sırtında giden gelinimiz
Yok, olduğu için öfkarlıyım
Köylüye destek olmayan, köylüyü korumayan, köylüye hizmet vermeyen, köydeki yoksulluğu, sefaleti, cehaleti yok etmeyen, köylüyü ata yurdundan, baba ocağından, toprağından, malından, mülkünden koparıp sistem utansın.
Köye ve köylüsüne olan sevdayı, özlemi, aşkı özünde yüreğinde hisseden, (menfaatin zerresini, düşünmeden) özüyle ve yüreğiyle paylaşan köylülerime yürekten selam olsun.
Ekin, arpa deren ırgatlarımız
Yaylalarda malımız, davarımız
Yok, olduğu için efkârlıyım
Dağlarımızda gezen kurtlarımız
Sürümüzü koruyan itlerimiz
Kaval çalan çobanlarımız
Yok, olduğu için efkârlıyım
Çift süren babalarımız
İnek, koyun sağan analarımız
Yol yordam öğreten dedelerimiz
Yok, olduğu için öfkarlıyım
Çevirmede cırtınoğlu
Dişlerinde bekonoğlu
Mursalda goconoğlu
Yok, olduğu için efkârlıyım
Düğünlerde davulumuz, zurnamız
Dambaşılarda çekilen halayımız
At sırtında giden gelinimiz
Yok, olduğu için öfkarlıyım
Köylüye destek olmayan, köylüyü korumayan, köylüye hizmet vermeyen, köydeki yoksulluğu, sefaleti, cehaleti yok etmeyen, köylüyü ata yurdundan, baba ocağından, toprağından, malından, mülkünden koparıp sistem utansın.
Köye ve köylüsüne olan sevdayı, özlemi, aşkı özünde yüreğinde hisseden, (menfaatin zerresini, düşünmeden) özüyle ve yüreğiyle paylaşan köylülerime yürekten selam olsun.
12/15/09
KÖYLÜNÜN KÖYÜNE VE KÖYLÜSÜNE, AŞKI, SEVDASI, ÖZLEMİ
Köy âşıklarına yanık türküler söyleten, şairlere içli şiirler yazdıran, gurbetçi köylülere derinden ah çektiren, efkârlanınca gözyaşı döktüren bu sevda, öylesine güçlü öylesine köklü ve öylesine kutsal ki, kuşaktan kuşağa, babadan oğula, andan kıza, deden toruna devam edip gider.
Bu özlemin, bu sevdanın ve bu aşkın kaynağında yatan gerçekler nelerdir? Yazının özü anlamı bu soruda gizlidir.
Gurbetten köye giderken, derin derenin kaştan çıkınca, Nursal’ın görünüşümüdür? Soğuk kaynak suları, bol oksijenli havasımıdır? Terk edilmiş, viran olmuş mezraları, çadır kurulmayan, mal davar otlamayan, yaylaları mıdır? Burcu, burcu kokan kır çiçeklerimidir? Beli bükülmüş, dizinin bağı kırılmış, üstü başı yırtılmış, yalnızlığa terk edilip, per, perişan olmuş, eli öpülesi yaşlılarımıdır? Bu vb. gibi soruları çoğaltmak mümkündür.
Atadan, deden, babadan kalan, tarlalara ev yapan, yazları köyde, kışları şehirde oturan, tatil amaçlı köye giden, köylülerimize soruyorum.
Köye ve köylümüze olan özleminiz aşkınız, sevdanız, yok oluyor mu? Azalıyor mu?
Azalmıyorsa, yok olmuyorsa sebebi nedir? Sizi oraya çeken gizemli güç nedir?
Aynı soruyu, köyü hiç terk etmeyen, edemeyen, yaz kış köyde yaşayan köylülerimize sormak içimden gelmiyor. Ama onları dinlemeyi, ne hissettiklerini, ne düşündüklerini, anlamayı, çok isterim. Çünkü onlar köy kültürünün, köy yaşamının son temsilcileridir. Ve sayıları hızla azalıyor.
EMEĞİN TERİ TOPRAĞA DÜŞMEYİNCE, KÖYE KÖY, KÖYLÜYE KÖYLÜ DENİRMİ?
Ne demişti Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk. Köylü bu milletin efendisidir.
Köylümün yaşlılarını görün ya da resimlerine bakın, köyün efendisi ne hale gelmiş, ne hale düşürülmüş görün.
Köyün efendisini bu hala düşüren sistem utansın.
Not: Yazılarımı okuyan, takdir ve tebrik duygularını esirgemeyen, eleştirileriyle, motive eden köylüm İSMET ALPAY'A, teşekkür etmeyi bir bor
Bu özlemin, bu sevdanın ve bu aşkın kaynağında yatan gerçekler nelerdir? Yazının özü anlamı bu soruda gizlidir.
Gurbetten köye giderken, derin derenin kaştan çıkınca, Nursal’ın görünüşümüdür? Soğuk kaynak suları, bol oksijenli havasımıdır? Terk edilmiş, viran olmuş mezraları, çadır kurulmayan, mal davar otlamayan, yaylaları mıdır? Burcu, burcu kokan kır çiçeklerimidir? Beli bükülmüş, dizinin bağı kırılmış, üstü başı yırtılmış, yalnızlığa terk edilip, per, perişan olmuş, eli öpülesi yaşlılarımıdır? Bu vb. gibi soruları çoğaltmak mümkündür.
Atadan, deden, babadan kalan, tarlalara ev yapan, yazları köyde, kışları şehirde oturan, tatil amaçlı köye giden, köylülerimize soruyorum.
Köye ve köylümüze olan özleminiz aşkınız, sevdanız, yok oluyor mu? Azalıyor mu?
Azalmıyorsa, yok olmuyorsa sebebi nedir? Sizi oraya çeken gizemli güç nedir?
Aynı soruyu, köyü hiç terk etmeyen, edemeyen, yaz kış köyde yaşayan köylülerimize sormak içimden gelmiyor. Ama onları dinlemeyi, ne hissettiklerini, ne düşündüklerini, anlamayı, çok isterim. Çünkü onlar köy kültürünün, köy yaşamının son temsilcileridir. Ve sayıları hızla azalıyor.
EMEĞİN TERİ TOPRAĞA DÜŞMEYİNCE, KÖYE KÖY, KÖYLÜYE KÖYLÜ DENİRMİ?
Ne demişti Büyük önder Mustafa Kemal Atatürk. Köylü bu milletin efendisidir.
Köylümün yaşlılarını görün ya da resimlerine bakın, köyün efendisi ne hale gelmiş, ne hale düşürülmüş görün.
Köyün efendisini bu hala düşüren sistem utansın.
Not: Yazılarımı okuyan, takdir ve tebrik duygularını esirgemeyen, eleştirileriyle, motive eden köylüm İSMET ALPAY'A, teşekkür etmeyi bir bor
12/13/09
MURSALLIYSAN BAŞKÖŞEYE VE MURSALI FERHAT KAYA HK.
Yün halı ve yastık serili bir köy odasının da başköşede otururken çekilmiş bir köylü resmi, mursal gen.tr. nin ana sayfasının sağ tarafında akıp duran mavi şeridin başköşesinde yerini almış. O resim, o yörede çok yaygın olan mursal’lıysan başköşeye, sözünü simgelemek amacıylamı konmuş diye kendime sordum.
Başköşede oturan o köylünün kim olduğunu, köy tabiriyle açıklamak istiyorum. O köylü, topallaliğin, zoroğun torunu, kör salma’nın oğlu, benimde bacanağım olan Ferhat Kaya’dır. O köy odası da, kendi evinin oturma odasıdır. O eve birçokları gibi bende misafir oldum. O köşesinde oturdum, o köylüyle, sohbet ettim. O köylünün sofrasında yemek yedim, çayını kahvesini içtim.
O resimdeki köylü, mursalıysan başköşeye sözünü simgeleyecek özeliklere sahip, sevilen ve sayılan bir köylüdür. O topraklarda doğmuştur. Ömrü o topraklarda geçmiştir. Köylünün en çalışkanlarından biridir. Cömerttir, yüzü güleçtir. Misafirperverdir. Doğaldır, özü neyse sözü odur. Sofrası bereketlidir. Sesi gürdür, bağırarak konuşur. davranışlarıyla konuşmalarıyla, çalışmalarıyla Mursalın simgesi haline gelmiştir.
Topalaliğin, zoroğun torunu, kör salmanın oğlu olan, Ferhat kaya’ya, bacanağıma, başköşe’de yerini alan, mursalın has köylüsüne en içten selam sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bundan sonraki yaşamında, sağlık huzur ve mutluluklar diliyorum.Z.Bal
Başköşede oturan o köylünün kim olduğunu, köy tabiriyle açıklamak istiyorum. O köylü, topallaliğin, zoroğun torunu, kör salma’nın oğlu, benimde bacanağım olan Ferhat Kaya’dır. O köy odası da, kendi evinin oturma odasıdır. O eve birçokları gibi bende misafir oldum. O köşesinde oturdum, o köylüyle, sohbet ettim. O köylünün sofrasında yemek yedim, çayını kahvesini içtim.
O resimdeki köylü, mursalıysan başköşeye sözünü simgeleyecek özeliklere sahip, sevilen ve sayılan bir köylüdür. O topraklarda doğmuştur. Ömrü o topraklarda geçmiştir. Köylünün en çalışkanlarından biridir. Cömerttir, yüzü güleçtir. Misafirperverdir. Doğaldır, özü neyse sözü odur. Sofrası bereketlidir. Sesi gürdür, bağırarak konuşur. davranışlarıyla konuşmalarıyla, çalışmalarıyla Mursalın simgesi haline gelmiştir.
Topalaliğin, zoroğun torunu, kör salmanın oğlu olan, Ferhat kaya’ya, bacanağıma, başköşe’de yerini alan, mursalın has köylüsüne en içten selam sevgi ve saygılarımı sunuyorum. Bundan sonraki yaşamında, sağlık huzur ve mutluluklar diliyorum.Z.Bal
12/12/09
KÖY BÜYÜKLERİMİZ
Mursal gen.tr.de yayınlan köyümüzün büyükleri köşesini çok etkileyici buldum. Ve gerçekten çok etkilendim. Çünkü her bir köylümüzün, köy büyüklerimizin yüzünde görünüşünde, kıyafetinde, duruşunda, bakışında, öylesine acı ve öylesine tatlı anıların izleri var ki, kelimelerle anlatılmaz, ifade edilmez. O hayatı yaşamak gerek. Onlar harap olmuş, baykuş konmuş toprak ve taştan evlerde yaşayan gerçek köylülerimiz ve büyüklerimiz. Onlar analarımız babalarımız dedelerimiz, ninelerimizdir. Onların dizlerini kıran, bellerini büken yaşam zevklerini yok eden, ne ilerleyen yaşları, ne yoksulluklarıdır. Neden ağrıyan sızlayan bedenleridir. Malların davarlarının yok olmasıdır. Tohumların ekilmeyişi ekinlerin arpaların derilmeyişidir. O resimler, o topraklarda yaşayan atalarımızın köylülerimizin son temsilcileridir. Onların her birisinin ölmesiyle, toprakta ölüyor suda ölüyor, köylü ve köylülükte ölüyor. Kilerlerin bereketi de ölüyor. Onları bu hale getiren sistem utansın. O topraklarda yaşayan atalarımızın son temsilcileri Köy büyüklerimizin ellerinden öpüyorum.
Büyüklerimiz köşesini düşüneni resimleri çekeni, emek vereni, sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Elinize yüreğinize sağlık.
Büyüklerimiz köşesini düşüneni resimleri çekeni, emek vereni, sevgiyle saygıyla selamlıyorum. Elinize yüreğinize sağlık.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)